Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13395 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 10945 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ERZURUM 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/02/2014NUMARASI : 2012/559-2014/220Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya bedel davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi....... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Davacı, kayden maliki olduğu 6086 ada 2 parsel sayılı taşınmazın vekili davalı Cengiz tarafından satış suretiyle akrabası davalı Vedat'a temlik edildiğini, satış bedelinin düşük olup, bu bedelin dahi kendisine ödenmediğini ileri sürerek vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı taktirde belirlenecek taşınmaz bedelinin davalılardan tahsiline, bu da olmadığı taktirde resmi senette yer alan 44.500,00 TL bedelin yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ıslah ile, dava konusu taşınmazın üçüncü kişiye temlik edilmiş olması nedeniyle taşınmazın dava tarihi değeri olan 208.865,40 TL bedelin yasal faizi ile tahsilini istediğini bildirmiştir. Davalı Vedat, dava konusu taşınmazı davacının vekilinden bedelini ödeyerek satın aldığını, davacının kardeşi Ali'den 10.06.2011 tarihinde yurt dışında boşandığını, boşanma ilamının Karayazı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/242 esas sayılı dosyası ile tenfiz edildiğini, davacının taşınmazı edinecek geliri olmayıp, kardeşi Ali tarafından satın alınıp davacı adına tescilin sağlandığını, davacının satış iradesinin bulunduğunu, iddiaların doğru olmadığını, davalı Cengiz, davacının Marsilya'dan gönderdiği özel vekalete istinaden onun rızası ile dava konusu taşınmazı diğer davalıya rayiç bedel üzerinden temlik ettiğini, satış bedelini davacıya ödediğini, iddiaların doğru olmadığını, suç duyurusu sonucunda Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı'nca kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, davalı Vedat ile akrabalığı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır../..Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın geçerli vekaletnameye istinaden davalı Vedat'a temlik edildiği, satış bedeli ile gerçek bedel arasındaki farkın tapuda az harç ödemek için bedelin düşük gösterilmesi nedeniyle oluştuğu, boşanma kararının tenfizinin istenmesinden sonra eldeki davanın açıldığı, davacının boşanmamayı ya da eşinin evliliğe zorlamayı amaçladığı, davacının satıştan sonra uzun bir zaman vekilini arayıp sormadığına göre satış bedelini aldığının kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının 05.03.2008 tarihinde davalı Cengiz'e 6086 ada 2 parsel sayılı taşınmazın satış yetkisini içerir vekalet verdiği, vekili Cengiz'in çekişme konusu 6086 ada 2 parseli 10.03.2008 tarihli akitle davalı Vedat'a satış suretiyle temlik ettiği, onun da eldeki davanın 27.09.2012 tarihinde açılmasından sonra 11.03.2013 tarihinde ½' şer paylı olarak dava dışı M....... T........ ile M........ S.........'e devrettiği davacının isteğini bedele hasrettiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu taşınmazın yargılama sırasında dava dışı kişilere devredildiği, son kayıt maliklerinin davada yer almadığı gözetilerek tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davacının bedel isteğine yönelik temyiz itirazlarına gelince; bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. ./.. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetilerek somut olaya bakıldığında, davacının çekişme konusu taşınmazın satışı bakımından (tanık beyanına göre hile ile temin edilen) tanıdıkları davalı Ali'ye vekalet verdiği, vekil Ali'nin taşınmazı davacının kayın biraderi olan davalı Vedat'a satış suretiyle temlik ettiği, yapılan uygulama sonucu elde edilen bilirkişi raporuna göre satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark olduğu, davalı tarafın savunması ile bedelsizlik belli olduğu gibi davacıya satış bedelinin ödendiğinin de ispat edilemediği, başka bir deyişle davacının zararlandırılma olgusunun gerçekleştiği, davalıların kuzen olup, el ve işbirliği içinde hareket ettikleri görülmektedir. Her ne kadar davalı Vedat, taşınmazın ilk ediniminde satış bedelinin kardeşi (davacının eşi) Ali tarafından ödendiğini belirtmişse de, ancak böyle bir iddiaya davalı Vedat'ın değil davacının eşi Ali'nin dayanabileceğinde de kuşku yoktur. Öte yandan, davacı Fransa'da yaşamakta iken eşi A.. Ö..........'tan 10.06.2011 tarihli İstinaf Mahkemesi Kararı ile boşandığı, kararın tenfizi için 06.09.2012 tarihinde Karayazı Asliye Hukuk Mahkemesine başvurulduğu, yetkisizlikle 18.10.2012'de dosyanın Pasinler Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği açıktır.Diğer taraftan, davacının suç duyurusu üzerine Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 06.03.2013 tarihli kararı ile davalıların dava konusu taşınmazı satışı nedeniyle taraflar arasındaki ihtilafın hukuki nitelikte olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği sabittir.Öte yandan, davacının davalı Cengiz'i arayıp sormaması, vekaletten azletmemiş olması, aradaki güven ilişkisinin devam etmesi, vekilin sadakat, özen borcuna aykırı davranmasını, davacıyı zararlandırmasını, başka bir deyişle vekalet görevinin kötüye kullanılmasını haklı kılamaz. Aksi yöndeki mahkeme kabulü dosya kapsamına aykırıdır..../....Hâl böyle olunca; çekişme konusu taşınmazın davalı Vedat'a temlikinin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği, davacının boşandığı eşinin kardeşi olan davalı Vedat'ın akrabası olan vekil ile el ve işbirliği içinde hareket ettikleri, ne varki taşınmazın yargılama sırasında el değiştirdiği, o halde, davacının harcını yatırmak suretiyle ıslah ile talep ettiği gözetilerek taşınmazın bedeline yönelik istek bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve yoruma dayalı hukuki olmayan gerekçeler ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.