Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1339 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 590 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: ÇERKEZKÖY 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 09/04/2008NUMARASI: 2007/369-2008/147Taraflar arasında görülen davada;Davacı,davalıyla yarı yarıya müşterek malik oldukları 126 ada 17 parsel sayılı taşınmazda inşaat yapımı hususunda dava dışı yüklenici ile satış vaadi inşaat sözleşmesi düzenlediklerini, bu sözleşme gereğince bodrum ile zemin kattaki işyerlerinin arsa sahiplerine ait olacağının kararlaştırıldığını, kendisinin bodrum katın tamamının zemin kat 13 bağımsız bölüm nolu işyerinin deposu olduğu inancıyla marangoz atölyesi olarak faaliyette bulunmak amacıyla anılan işyerinin adına, diğer zemin kattaki 4 adet işyerinin ise davalıya ait olacak şekilde paylaşımı kabul ettiğini ve bu şekilde kat irtifakı tapularını aldıklarını, ancak 13 nolu işyerinin deposunun bodrum katın tamamı olmayıp, 30 m2 lik kısmı olduğunu bilahare öğrendiğini, hatalı inancının devamının davalı ve yüklenici tarafından sağlandığını, böylece adaletsiz bir paylaşım gerçekleştirilmiş olduğunu ileri sürüp, tapu iptali ve taraflar arasında yarı yarıya tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, davacının ısrarı ve iknası sonucu zemin katta 4 dükkan istediğini başından beri söyleyerek inşaat sözleşmesinin tarafı olduğunu ve istediğini, 4 dükkanı da arsa payına karşılık ald??ğını, davacının haksızlık olarak ileri sürdüğü olguların oluşumuna fiili ve hukuki bir katkısının bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişmeye konu edilen olgunun arsa payının düzeltilmesi ile ilgili olup, Kat Mülkiyeti Yasası hükümlerine tabi bulunduğu ve davanın Sulh Hukuk Mahkemesi görevi kapsamında kaldığı gerekçesiyle, "dava dilekçesinin görev yönünden reddine" karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .. .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Davacı, dava dilekçesinde, çekişmeli taşınmazın öncesinde yanlar arasında 1/2' şer payla kayıtlı iken, dava dışı yükleniciyle yapılan sözleşme sonucu üzerine bina inşa edildiğini, kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendikten sonra kat irtifakı tesis edilen bağımsız bölümlerin kayden paylaşımı sırasında davalı ve yüklenici tarafından hata ve hileye düşürüldüğünü ve payına karşılık az yer ve bağımsız bölüm verildiğini ileri sürerek, arsa sahiplerine isabet eden tüm bağımsız bölümlerde paydaş kılınmasını istemiştir. İddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle, davada kat mülkiyeti kurulması işlemine yönelik bir istek olmayıp, hata ve hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunnıak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur.Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne varki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyor veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Diğer taraftan; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/1 maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılarak işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.