Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1339 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 11443 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : KOCAELİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/04/2007NUMARASI : 2006/34-2007/112Taraflar arasında görülen davada;Davacı, eşi olan miras bırakan N. babasının ve kardeşlerinin yönlendirmesi sonucunda üzerinde üç katlı bina bulunan 3713 ada 1 parsel sayılı taşınmazını ölümünden 10 gün önce davalıya devrettiğini, temlikin kendisinden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek, payı oranında tapu iptali-tescil istemiştir.Davalı, iyiniyetli 3.kişi konusunda bulunduğunu, taşınmazı belediyenin belirlediği, emlak değeri üzerinden satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, üzerinde üç katlı bina bulunan çekişme konusu 3714 ada 1 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan N.... ait iken, vekil kıldığı yeğeni Ersoy vasıtasıyla üçüncü kişi konumundaki davalıya satış yoluyla devredildiği; miras bırakanın 29.10.2005’de çocuksuz ölümüyle geriye mirasçıları olarak babası A..., 3. eşi A..., kardeşleri E....K... ve S...ile daha önce ölen kardeşi E.... olma üç yeğeninin kaldığı, vekil sıfatıyla satışı gerçekleştiren E..... da bunlardan biri olduğu görülmektedir.Miras bırakanın 3. eşi A....., eldeki davayı açarak payı oranında tapu iptali-tescil isteğinde bulunmuş, ölen eşinin babası ve kardeşlerinin tüm menkul mallara da el koyduklarını, aldıkları vekaletle bankadaki paraları çektiklerini, bu yönlerden de istihkak davası açtığını ileri sürmüştür.Ne var ki, mahkemenin hükme yeterli bir soruşturma yaptığını söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olayda, miras bırakanın başkaca taşınır ve taşınmaz mallarının bulunup bulunmadığı, satılıp satılmadıkları, adına banka hesapları olup olmadığı, varsa akıbetleri hakkında bir araştırma yapılmadığı gibi, davacının açtığını bildirdiği 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006 / 16 esas sayılı dava dosyası da getirtilip incelenmemiştir. Öte yandan, duruşma sırasında dinlenen davalı tanıklarından Macide, davalının kendisinin abisinin oğlu, miras bırakanın da dayısının oğlu olduklarını söylemekle, miras bırakanla davalı arasındaki akrabalık ilişkisinden bahsetmiş, ancak bu husus üzerinde de yeterince durulmamış ve nüfus kayıtlarıyla da denetlenmemiştir.Hal böyle olunca, tarafların tüm delilleri eksiksiz toplanarak yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilmek suretiyle miras bırakanın iradesinin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması, davalının muvazaayı bilebilecek konumda bulunup bulunmadığının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilip yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 6.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.