MAHKEMESİ : GERMENCİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/02/2012NUMARASI : 2005/152-2012/63Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve 6100 sayılı HMK. nun 186. (1086 sayılı HUMK. nun 376.) maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin; HMK.nun 297.(HUMK.nun 388.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu HMK. nun 294/4.(HUMK. nun 38l/son) maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HMK.nun 298/2 (HUMK. nun 389.) maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK. (HUMK.) nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda; gerekçeli kararda, "25.06.2007 tarihli fen bilirkişi raporunda "B" harfi ile belirtilen 4007,84 m² yüzölçümündeki alanın davacıya ait 3992 parsel sınırları içerisinde olduğu ve 3990 parsel maliki davalı M... Ç... tarafından kullanıldığı" denilmek suretiyle el atmanın önlenmesine karar verildiği halde, kısa kararda, bu hususta, olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmayıp, değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün 10.4.l992 gün, 1992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.