Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13225 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 9896 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : ÜMRANİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/05/2011NUMARASI : 2009/529-2011/239Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakan babaları R.A.'ın maliki olduğu 1808 ada 5 parsel sayılı taşınmazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla davalı oğluna satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini, ayrıca murise ait menkul malların davalıda kaldığını ileri sürerek, tapu iptali, tescil veya tenkis ile terekede bulunan menkul değerlerin mirasçılara dağıtılması isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, bedeli karşılığı taşınmazı satın alıp üzerine bina inşa ettiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.12.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat .... ile temyiz edilenler vekili Avukat .... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil veya tenkis ile terekede bulunan menkullerin dağıtımı isteklerine ilişkindir.Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan R.in maliki olduğu 5 parsel sayılı taşınmazını 27.8.1991 tarihinde davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiği, davacıların yapılan temliki işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda belirtilen ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir inceleme ve araştırma yapıldığını söyleme imkanı bulunmamaktadır.Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler gözetilmek suretiyle hükme yeterli bir soruşturma yapılması, özellikle miras bırakanın tüm mal varlığının değerinin tespiti ile mal varlığı içerisinde çekişmeye konu taşınmazın konumunun saptanması, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, davalının alım gücünün tespiti için ekonomik ve sosyal durumun ilgili kurumlardan tetkiki, taşınmazın satış tarihindeki değerinin tespiti, değerler arasında orantılama yapılması, satışa ilişkin bedel ödemesi yapılmış ise ilgili evrakların temini, semenin bir başka ifade ile malın bedelinin mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği gözetilerek, davalı olan oğlunun kendisine bakması nedeniyle temliki işleminin gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin değerlendirilmesi, böylece mirasçıdan mal kaçırma amacı taşıyıp taşımadığının tereddüde mahal bırakmayacak şekilde tespiti, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davalının, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 20.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.