Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13222 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 9876 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: TUNCELİ SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 10/04/2013NUMARASI: 2010/348-2013/78Yanlar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, paydaşlar arasında ecrimsil isteğine ilişkindir.Mahkemece, bodrum kattaki dairede davalının oğlunun oturduğu saptanmak suretiyle bu bölüm bakımından ecrimisil isteğinin kabulüne, davacıya ait üstü çatısız evin davalı tarafından kiralanmasına engel olunduğunun ispatlanamadığı gerekçesi ile de bu bölüm bakımından ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiştir.Dava tarihi itibariyle çekişme konusu 54 ada 2 parsel sayılı taşınmazın ev ve arsa vasfıyla ½ şer paylı olarak taraflar adına kayıtlı olduğu, üzerinde 25.04.2011 tarihli bilirkişi krokisinde (B) harfi ile gösterilen binada davalının oğlu ile birlikte oturduğu , (A) harfi ile gösterilen binanın ise boş olduğu, davalının (A) harfi ile gösterilen binayı davacının kullanılmasına engel olmadığının anlaşıldığı, ortaklığın giderilmesi davası neticesinde ise dava konusu taşınmazın tümünün davalı adına tescil edildiği kayden sabittir.Bir diğer hususta, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazda fiili kullanma biçiminin oluşmadığı, ancak davacının çekişmesiz olarak kullanabileceği bir bölümün bulunduğu anlaşılmaktadır. Ecrimisil, taşınmazı haksız kullanan zilyetin, malike ödemekle yükümlü olduğu bir bedeldir. Netice itibariyle davacının kullanabileceği bir yer bulunduğu, intifadan men koşulunun oluşmadığı, dolayısıyla ecrimisil koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazların reddine, Davalının vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazlarının KABULÜYLE hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.