Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13213 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 14555 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/07/2012NUMARASI : 2011/91-2012/473Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davada davalı M... yönünden ecrimisil isteğinin kabulüne, Ö... ve H... hakkındaki ecrimisil ve tüm davalılar yönünden elatmanın önlenmesi davasının reddine, karşı davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalılar veklilleri tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.9.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat K... G.. ile diğer temyiz eden davalılar Ö... S.. vd. vekili Avukat H... K.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi S... A... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazda el atmanın önlenmesi ve ecrimisil, karşı dava, taşınmazın tadilatı nedeniyle zorunlu ve faydalı masrafların tahsili isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davacının taşınmazda kullanabileceği boş yerlerin olduğu gerekçesiyle elatmanın önlenmesi isteğinin reddine, taşınmaza iştirak halinde malik olan davalılar H... ve Ö... yönünden ecrimisil isteğinin reddine, davalı M...'nın taşınmazda hissesi bulunmadığı halde birinci katın bir kısmını işyeri olarak kullandığı gerekçesiyle davacının payı oranında M... hakkındaki ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne, karşı dava yönünden ıslah dilekçesi de dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 2883 parsel sayılı ev vasıflı taşınmazın davacı F... ve davalılar H... ile Ö...'in miras bırakanları M... S... adına kayıtlı olduğu, taşınmazın intikal görmediği ve diğer davalı M...'nın şeriklerden davalı Ö...'in oğlu olup taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, taşınmazın tamamını kapsayan iki katlı yapının zemin katının bölünerek iki adet dükkan yapıldığı, dükkanlardan ön taraftakinin davalı M... ve babası Ö... tarafından balıkçı dükkanı olarak kullanıldığı, arka taraftaki dükkanın ve üst katın davalı H... tarafından bir süre kullanıldıktan sonra tadilat yaptırılarak, kendisi kullanmasa bile anahtarını üzerinde tutarak davacının tasarrufunu engellediği, taşınmazın tamamının davalıların yedinde bulunduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 701 ila 703. maddeleri arasında düzenlenen elbirliği mülkiyetine tabi bir şeyde ortaklar arasında çıkan ve çıkacak olan çekişmelerin giderilmesinde her bir ortak terekeye nazaran üçüncü kişi sayılamayacağından, Türk Medeni Kanunu'nun paylı mülkiyet hükümlerini düzenleyen 688. maddesi ve devam eden hükümlerinin gözetilmesi suretiyle çözüme kavuşturulacağı tartışmasızdır.Bilindiği gibi; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Diğer taraftan, 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237., Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olayda ise, yukarıda ifade edildiği üzere çekişmeli taşınmaz bakımından tüm paydaşları kapsar biçimde eylemli kullanma biçiminin oluşmadığı, paydaşların bütününün katılımıyla oluşmuş bir harici taksim olgusu bulunmadığı gibi taşınmazın tamamının davalıların tasarrufunda olduğu ve davacının bu yerden yararlandırılmadığı sabittir. Davacının miras payından kaynaklanan mülkiyet hakkına değer verilmek suretiyle payına vaki elatmanın önlenmesine, ayrıca, davalıların kendileri dışında taşınmazda başkaca hak sahibinin varlığını bildiklerine göre, taşınmazın tamamını ellerinde bulundurmalarında iyiniyetli kabul edilemeyecekleri gözetilerek her üç davalı yönünden belirlenecek ecrimisile karar verilmesi gerekirken sadece davalı M...'dan alınması doğru değildir. Davalılar Ö... ve M..'nın bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Davacının karşı dava hakkındaki öteki temyiz itirazlarına gelince; paydaşlardan her birinin taşınmazdaki yapının korunmasını gerektiren önlemleri alabileceği kuşkusuzdur. Ancak, bu koruma önlemi ve tadilat yapının normal şartlarda kullanımını sağlayan zorunlu tadilatları kapsamalıdır. Davalı H... davacı F...'ya karşı iyiniyetli zilyet sayılamayacağına göre, faydalı ve lüks tadilat masraflarının üzerinde bırakılması gerekeceği tartışmasızdır. Bu durumda, mahallinde yeniden keşif yapılması, binanın korunması ve kullanılabilir hale getirilmesi için yapılması gereken zorunlu giderlerin saptanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken karşı davanın tümden kabul edilmiş olması da isabetsizdir. Davacının, tüm temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacı vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının diğer temyiz edenlerden alınmasına, 24.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.