MAHKEMESİ : PAZARCIK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/04/2010NUMARASI : 2009/649-2010/317Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları M..’in kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu 190 parsel sayılı taşınmazını oğlu A..’in kayınpederi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek tapunun iptali ile tüm mirasçılar adına tescili isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, satışın bedelinin ödendiğini, muvazaanın bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden toplanan delillerden, miras bırakan M..’in 30.10.2008 tarihli akitle maliki bulunduğu 190 parsel sayılı taşınmazını 5000 lira bedelle davalıya satış suretiyle temlik ettiği görülmektedir. Davacılar, değinilen temlikin kız çocuklarından mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince;davacıların miras bırakanın eşi ve kız çocukları oldukları, miras bırakanın dava konusu taşınmazını dava dışı oğlu A..’in kayınpederi olan davalıya tapuda satış göstererek devrettiği, satış bedeli ile gerçek değeri arasında fark bulunduğu,miras bırakanın hasta olmakla birlikte mal satmaya ihtiyacının olmadığı,taşınmazın dava dışı oğlu A.. tarafından kullanıldığı, davalının taşınmazı kullanmadığı tanık beyanları ve dosya kapsamındaki delillerden anlaşılmaktadır.Her nekadar dava dilekçesinde tapunun iptali ile tüm mirasçılar adına tescili istenilmiş ise de davacı vekilinin son celsede talebini daraltarak davacıların miras payına hasrettiği görülmüştür. Hal böyle olunca, değinilen olgular yukarıda belirtilen ilkeler ışığında birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir. O halde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle kararın açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.