MAHKEMESİ: SORGUN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 22/06/2006NUMARASI: 2002/554-148Taraflar arasında görülen davada;Davacı vekili, davacının hukuki ehliyeti bulunmadığını, bundan faydalanan oğlu V..'in davacıya hile ile vekaletname düzenleterek vekil tayin ettirdiği A. D... vasıtasıyla ..parça taşınmazın davalıya devrini sağladığını ileri sürerek tapu iptali-tescil istemiş, davacının yargılama sürerken ölümü üzerine mirasçıları davaya devam etmişlerdir.Davalı, taşınmazların bedelini ödeyerek satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının hukuki ehliyetinin Adli Tıp raporuyla saptandığı, vekaletnamenin hile ile alındığının da kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi M..A...'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve hile iddialarına dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişmeli ..adet taşınmazın davacı adına kayıtlı iken 22.10.2001 tarih 2468 ve 2469 yevmiye sayılı akitlerle vekaleten davalıya temlik edildiği görülmektedir. Temlik dayanağı vekaletnamenin düzenlenme ve akit tarihleri itibariyle davacının tasarruf ehliyetine sahip olduğu, Adli Tıp Kurumu raporundan anlaşılmaktadır. Bu dunumda ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı davanın reddedilmesinde isabetsizlik yoktur.Ancak, davada temlike dayanak yapılan vekaletin hile ile alındığı iddiası da ileri sürülmüştür. Böyle bir iddianın vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiasını da kapsadığı kuşkusuzdur. Ne varki mahkemece bu hukuki sebep yönünden bir araştırma yapılmış değildir. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ancak, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca, vekaletnamenin kötüye kullanılıp kullanılmadığı bakımından yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılarak tarafların tüm delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken , eksik soruşturma ile yetinilip yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının değinilen hususa yönelik temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.