Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1307 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 16641 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GEMLİK 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/05/2013NUMARASI : 2011/913-2013/447Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 27.01.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı S.. Ö.. ve vekili Avukat Y..Ö.. ile temyiz edilen vekili Avukat R..D.. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Davacı, 3850 ve 3869 parsel sayılı taşınmazların dava dışı N.. Ü..'den inşaat şirketlerine satışı yapılmak üzere 18.09.2011 tarihli komisyon sözleşmesi uyarınca satın alındığını, pazarlama faaliyeti sırasında daha önce tanıdığı ve ortak iş yaptığı S.. Grup Gayrimenkul Yatırım İnş. Taah. A.Ş. yetkilisi olan davalı ile taşınmazların ortak alımı ve pazarlanması konusunda anlaştıklarını, 19.10.2011 tarihinde 3850 sayılı parseli kendisi, 3869 sayılı parseli ise davalı adına satın aldıklarını, satış bedelinin bir kısmını nakit, bir bölümünü ise bono vermek suretiyle ödediklerini, daha sonra inşaat şirketleri ile görüşüp anlaşma aşamasına gelindiği dönemde davalının şirketinden dolayı vergi avantajı olacağı yönünde aldatması sonucunda kayden maliki olduğu 3850 parsel sayılı taşınmazı davalıya bedelsiz devrettiğini ileri sürerek 3850 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ve adına tescili isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Davalı, komisyoncu olan davacı ile hiç bir zaman ortak iş yapmadıklarını, uzun süredir inşaat işleriyle uğraşmakta olup, dava konusu taşınmazları dava dışı kişiden bedelini ödeyerek satın aldığını, davacının arsa sahibinin komisyoncusu ve senette adı yer aldığından çekişmeli taşınmazın önce davacı adına tescilinin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın temlikinin muvazaalı olduğu iddiasını davacının yazılı delil veya yemin delili ile ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacı ile dava dışı N.. Ü.. arasında 18.09.2011 tarihinde yapılan komisyon sözleşmesi ile 3850 ve 3869 parsel sayılı taşınmazların satışı sonucunda komisyon ücreti alınacağının kararlaştırıldığı, daha sonra N.. Ü..'in 3850 parsel sayılı taşınmazı 19.10.2011 tarihli akitle davacı Seyfullah'a, 3869 parsel sayılı taşınmazı ise aynı gün bir sonraki akitle davalı Hüseyin'e satış suretiyle temlik ettiği, aynı gün davalı Hüseyin'in banka marifetiyle 1.250.000,00 TL'yi arsa sahibinin hesabına havale ettiği ve yine 19.10.2001 tarihinde tanzim edilen bono ile davacı ve davalının 25.03.2012 tarihinde arsa sahibi olan N.. Ü..'e 450.000,00 TL ödemelerinin öngörüldüğü, ardından davacının 3850 parseli 25.11.2011 tarihli akitle davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, yukarıda açıklandığı şekliyle iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesi içeriğinden davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Öyleyse, mahkemece, davanın muvazaa iddiasına dayalı olduğu ve iddianın yazılı delille ispat edilemediği gerekçesiyle sonuca gidilmiş olması doğru değildir.Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı hâlinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olayda ise, mahkemece hile iddiası bakımından gerekli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda hile iddiası bakımından inceleme ve araştırma yapılması, çekişme konusu taşınmazların arsa sahibinden ilk alımında taraflarca düzenlenen bononun akıbetinin araştırılması, taraf delillerinin değerlendirilmesi, hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve hatalı hukuki nitelendirme sonucu yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 27.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.