MAHKEMESİ : MERZİFON ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/07/2013NUMARASI : 2009/214-2013/457Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davada karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 27.01.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H..K..geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Asıl ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan K..A..’ın mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 773 parsel sayılı taşınmazı ikinci eşi davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, taşınmazdaki binayı 1993 yılında giderlerini karşılamak ve bizzat çalışmak suretiyle kendisinin inşa ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ve adına tescili isteğiyle eldeki davayı açmış, yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları birleşen davada aynı istemde bulunmuşlardır. Davalı, dava konusu taşınmazın temlikinin bakım karşılığı olduğunu, bakım görevini yerine getirdiğini, muvazaanın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, asıl davada davacının ölümü nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada ise, çekişme konusu taşınmazın davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan K..A..’ın 30.08.1999 tarihinde ikinci eşi davalı ile evlendiği, çekişme konusu 773 parsel sayılı taşınmazı ise 15.05.2002 tarihli akitle ölünceye kadar bakma koşuluyla davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (TBK m. 614 (BK) m. 514)).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 günlü ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.Somut olaya gelince; davacının murisin ilk eşinden oğlu olduğu, aynı eşten murisin dava dışı 4 çocuğu daha bulunduğu, davalının ise murisin ikinci eşi olduğu, 30.08.1999 tarihinde murisle evlenen davalının 20.10.2008 tarihinde murisin ölümüne kadar birlikte yaşadıkları, murisin 1931 doğumlu olup, son 5-6 yılında hasta olduğu, çekişme konusu taşınmazın ikinci eş davalıya temlikinin bakım koşuluyla yapıldığı, davalının dosya kapsamı ve tanık beyanları ile akitten doğan bakım ödevini yerine getirdiği, murisin sağlığında bakım görevinin yerine getirilmediği iddiasıyla dava da açmadığı, ayrıca, 05.10.2007 tarihli Hırka köyü muhtarlığına hitaben yazdığı yazısında murisin, bugüne kadar kendisine bakan ve halen de bakmakta olan davalıya dava konusu evini devrettiğini, 15 milyar para aldığını, taşınmazda çocuklarının hak iddia etmesini istemediğini belirttiği görülmektedir. Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın dava konusu taşınmazı temlikinde gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, bakım karşılığı devrin yapıldığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de, bilindiği gibi, mahkemelerce verilen kararların 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/2. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/2.) maddesinde belirtildiği üzere, her bir istek hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunması zorunludur. Eldeki davada, mahkemece, birleşen davanın davacıların miras payı oranında kabulüne karar verilmesi gerekirken, davaya konu edilen parselin tamamı üzerinden ve kimin adına hangi oranda tescil edileceğinin karar yerinde açıklanmadan hüküm tesisi isabetsizdir. Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 27.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.