Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 13025 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12759 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : ÇAYELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/03/2010NUMARASI : 2009/52-2010/36Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanın maliki olduğu 5 ve 7 nolu bağımsız bölümleri ölünceye kadar bakma akti ile davalı ikinci eşine temlik ettiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, murisin veraset oranındaki hisselerine göre tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; miras bırakanın, maliki olduğu çekişme konusu 5 ve 7 nolu mesken nitelikli bağımsız bölümleri 11.11.2008 tarihli ölünceye kadar bakma akti ile ikinci eşi davalıya temlik ettiği, davacıların ise murisin ilk eşinden olma çocukları olduğu anlaşılmaktadır.Davacılar, murisin yaptığı temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olaya gelince; miras bırakanın tüm malvarlığını uzun süredir evli bulunduğu davalıya ölümünden çok kısa bir süre önce temlik etmiştir. Kural olarak bir kimsenin, mülkiyet hakkının bir sonucu mal varlığını başkasına satması ya da ölünceye kadar bakma akti ile temlik etmesi yasal hakkı ise de, bu temliklerin makul sınırları aşması, diğer bir ifade ile tüm malını ya da önemli kısmını devir etmesi durumunda asıl amacın mirasçıdan mal kaçırmak olduğu kabul edilmelidir.Öte yandan, miras bırakanın sağlığında davacıları herhangi bir nedenle mirastan ıskat etmediği ve halen yasal mirasçı sıfatını korudukları gözetildiğinde, mahkemenin bu yöndeki gerekçesininde yerinde olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve olgular birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.