MAHKEMESİ : ANKARA 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/10/2011NUMARASI : 2009/438-2011/255Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, davalıların tecavüzün İmar Yasasının uygulanması neticesinde gerçekleştiğini ispatlayamadıkları gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 35843 ada 3 nolu parselin imar parseli olup, Mamak Belediyesi adına kayıtlı iken 04.10.2006 tarihinde satış suretiyle davacıya temlik edildiği, yapılan keşif sonucunda davalılara ait bina ve eklentilerinin sözkonusu taşınmaz içerisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Davacı, ihale yolu ile belediyeden satın aldığı çekişme konusu taşınmazını davalıların yapılaşmak suretiyle işgal ettiklerini öğrendiğini, elatmalarına son vermeleri yönünde noter kanalı ile gönderdiği ihtarın sonuçsuz kaldığını, Ankara 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/966 Değişik İş sayılı dosyası ile tespit yaptırdığını ileri sürerek, eldeki davayı açmış, davalılar ise; imar uygulaması neticesinde tecavüzün oluştuğunu savunmuşlardır. Bilindiği üzere, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı, üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus Türk Medeni Kanunun 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı Yasanın 1605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı imar yasasının 18. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş, bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece, yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.Somut olaya gelince, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve uygulama yapılmadan, davalıların dayandıkları (eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen tapu tahsil belgeleri ile ekleri) belgeler temin edilip değerlendirilmeden, öte yandan bu konuda teknik bilirkişiden görüş alınmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, öncelikle çekişme konusu imar parselinin geldisi olan taşınmazın tapu kaydının tedavül kayıtlarının ve krokilerinin getirtilmesi, öte yandan davalıların dayandıkları belgelerin dayanakları ile birlikte ilgili mercilerden eksiksiz temin edilmesi, ondan sonra kadastral ve imar kayıtları ile davalıların dayandıkları tapu tahsis belgelerinin mahalline keşfen uygulanarak ve belediyeden gelen yazı cevapları da dikkate anılarak mevcut müdahalenin imar uygulaması nedeniyle oluşup oluşmadığının ve çekişmeli taşınmazda davalıların imar öncesinde hukuken korunmaya değer bir haklarının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, müdahalenin imar uygulaması ile oluştuğunun ve davalıların imar öncesi bir haklarının bulunduğunun belirlenmesi halinde, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonuca gidilmesi, öte yandan imar öncesi davalıların miras bırakanlarının haklarının bulunduğunun ortaya konulması halinde ise dava dışı mirasçıların da dava da yeralmalarının sağlanması gerektiğinin düşünülmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve uygulama ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir Davalılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.