Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12985 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 10489 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : BOYABAT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/01/2013NUMARASI : 2010/2825-2013/7Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...............ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, hile iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, 1163 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payının mirasbırakan eşi adına kayıtlı iken, eşinin cezaevine girdiği bir sırada davalıların telkini ile eşinin taşınmazdaki payını hileli yollarla temlik aldıklarını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalılar, mirasbırakan Y..... A.......'ın zina nedeniyle cezaevine girmesi üzerine resmi nikahlı eşinin anlaşmalı boşanma ve şikayetinden vazgeçmesi karşılığında yaptıkları anlaşma uyarınca taşınmazın mirasbırakanın oğlu İ.. A..'a devredildiğini, bir kaç eldeğiştiren taşınmazın en son A.. A.. tarafından satın alındığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının eşi ve mirasbırakanı olan Y...... A...........'ın çekişme konusu 1163 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını yetkili vekili R......... A........... aracılığı ile 20.7.1988 tarihli akitle o tarihteki resmi nikahlı eşi ile ortak çocukları olan İsmail'e satış suretiyle temlik ettiği, 1163 sayılı parselin imar uygulaması ile 607 ada 3 parsele gittiği, 607 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 122/325 payının imar nedeniyle İsmail adına kayıtlı iken 01.09.2004 tarihli akitle dava dışı A.. A..'a satıldığı, onun da bu payı 28.06.2005 tarihinde İsmail'in eşi davalı Ayşe'ye satarak devrettiği, mirasbırakan ile davacının 12.11.2004 tarihinde evlendikleri görülmektedir.Hemen belertilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yaparak olaya uygulanacak yasa hükümlerini tespit ve tayin etmek mahkemeye aittir. İddianın ileri sürülüş biçimi itibarıyla davada muris muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği gibi; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. ./..Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mahkemece hatalı nitelendirme yapılarak hile bakımından araştırma ve inceleme yapılmış, davada muris muvazaası bakımından yukarıda değinilen ilkeleri karşılar nitelikte bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.Hâl böyle olunca, temlike konu edilen taşınmazların gerçek değeri ile akitteki değerin karşılaştırılması, mirasbırakanın başka mal varlığının ve satmaya ihtiyacı olup olmadığının araştırılması, taraf delillerinin eksiksiz toplanması, gerektiğinde tanıkların muris muvazaası açısından yeniden dinlenilmesi, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, ayrıca davalıların savunması üzerinde de durularak savunmanın irdelenmesi, miras bırakanın iradesinin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması; ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, davanın nitelendirmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacının, temyiz itirazı bu sebeple yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.