MAHKEMESİ : YENİCE(ÇANAKKALE) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/06/2010NUMARASI : 2008/46-2010/140Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı, miras bırakan H. Ö.'in 1, 37, 79 ve 90 sayılı parsellerini gelini davalı Ü.'a satış yoluyla devrettiğini işlemin mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tüm mirasçılar adına tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı Ü..arşı davalı A. davanın reddini savunmuşlar, mirasbırakanın diğer mirasçılarada taşınmaza ve para verdiğini belirtmişlerdir.Davalılardan A., birleştirilen 2009/48 Esas Sayılı davasında ise, miras bırakanın kendisine bir şey vermediği iddiasıyla mirasta denkleştirme istemiştir.Mahkemece, usul ekonomisi yönünden 2009/48 Esas sayılı birleştirilen davanın tefrikine, asıl dava bakımından ise taşınmazların muvazaalı biçimde devredildiği gerekçesiyle tapularının iptaline ve tüm mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmiştir.Karar, davalılar Ü. ve A.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil; birleştirilerek görülen dava ise mirasta denkleştirme isteklerine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli 1, 37, 79 ve 90 sayılı parseller miras bırakan H..Ö.'e ait iken, 28.11.2007 tarihli resmi akitle oğlu A..in karısı olan gelini Ümmehan'a satış yoluyla devredildiği; miras bırakanın 3.12.2007'de öldüğü, geride 3 kızı, 1 oğlu ve 2 torununun kaldığı anlaşılmaktadır. Miras bırakanın kızlarından M.., eldeki davayı açarak taşınmazların tapularının muvazaa nedeniyle iptalini ve tüm mirasçılar adına tescilini istemiş, gelin Ü. ile birlikte diğer mirasçıları da davalı olarak göstermiştir.Mirasçılardan A.. de, mirasta denkleştirme isteğiyle 2009/48 esas sayılı davayı açmış, anılan dava eldeki dava ile birleştirilmiştir.Mahkemece, asıl davanın kabulüne; birleştirilen davanın ise tefrikine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, asıl davada tüm mirasçılar adına istekte bulunulduğuna göre, davanın tereke adına açıldığı ve olayda elbirliği halinde mülkiyetin söz konusu olduğu kuşkusuzdur.Bilindiği üzere, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. .Türk Medeni Kanununun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, Türk Medeni Kanununun 701 maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. Türk Medeni Kanununun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. Somut olayda, davacının, kayıtla ilgisi bulunmayan kendisi dışındaki mirasçıları davada davalı olarak göstermekle, onlara taraf sıfatı kazandırdığı söylenemez. Öte yandan, davacı dışındaki mirasçıların bir kısmının davaya usulüne uygun biçimde muvafakat göstermedikleri de tartışmasızdır.Hal böyle olunca, miras şirketine Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi yerine, mahkemece re'sen dikkate alınması gereken görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Kabule göre de, taraf sıfatı kazanmayan mirasçılara harç ve yargılama masrafı yüklenmesi de isabetsizdir.Davalıların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.