MAHKEMESİ : CİHANBEYLİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/04/2009NUMARASI : 2001/255-2009/224Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla 4 parsel sayılı taşınmazı ölünceye kadar bakma koşuluyla torunu davalıya temlik ettiğini, bakım ihtiyacının bulunmadığını, davalının murise bakımının söz konusu olmadığını, işlem tarihinde murisin ehliyetsiz bulunduğunu ileri sürüp ehliyetsizlik ve muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptali ile miras payları oranında mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında asıl davanın davacıları, davadan feragat ettiklerini bildirmişlerdir.Davalılar, davacı F..’nın davadan önce ölmüş olduğunu, ölü kişi adına dava açıldığını, dava konusu taşınmazın bakım ihtiyacı nedeniyle temlike konu edildiğini, bakım ödevinin yerine getirildiğini, iddiaların doğru olmadığını, murisin ölünceye kadar fiil ehliyetine haiz bulunduğunu, davalı H..’in akdin tarafı olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, asıl davanın davacılarının davadan feragat ettikleri, çekişme konusu taşınmazın davalıya temlikinin muvazaalı olduğunun ispat edilemediği, davalı H..’in akdin tarafı olmayıp davada sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Karar, birleşen davanın davacıları tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.12.2010 Salı günü saat:09.15'de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Asıl dava ve birleşen dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakanın 4 parsel sayılı taşınmazı 22.01.1998 tarihli akitle ölünceye kadar bakma koşuluyla torunu davalı T..’a temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacılar, anılan temlikin miras bırakanın ehliyetsiz olduğu dönemde yapıldığını, mal kaçırmanın amaçlandığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, asıl davanın davacıları ise, yargılama sırasında davalarından feragat ettiklerini bildirmişler, davanın reddine dair hükmü birleşen davanın davacıları temyiz etmişlerdir..Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olayda; mahkemece, ehliyetsizlik iddiası bakımından yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve incelemenin yapılması, dava konusu taşınmazı miras bırakanın davalıya temlikine konu akit tablosunun merciinden istenilmesi, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Birleşen davanın davacılarının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Bozma nedenine göre şimdilik diğer hususların incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.