MAHKEMESİ : ÇEŞME ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/12/2006NUMARASI : 2006/119-2006/320Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı dedesi K... K.....çekişme konusu taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak tapuda satış göstermek suretiyle davalı oğluna temlik ettiğini ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.Davalı, miras bırakanın taşınmazların ediniminde yapılan katkıyıda gözeterek davacı dahil torunları ve çocuklarına mal paylaşımı yaptığını, mirastan mal kaçırmak amacı taşımadığını, hak dengesini sağladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, miras bırakanın hakça bölüştürmeyi amaçlayan temlik yapmadığı, oğullarına daha önce ve daha fazla yer vermek kastıyla muvazaalı işlem yaptığı, denkleştirmeden sözedilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar,davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 5.2.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat C.D.ile temyiz edilen vekili Avukat O.Y.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan Kazım'ın 1049 parsel sayılı taşınmazını 10.7.1987 tarihinde satış suretiyle devalı oğlu Nazım'a temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakanın yaptığı temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise miras bırakanın davacıya olduğu gibi dava dışı mirasçılarada taşınmaz verdiğini savunmuştur. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilir.isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olaya gelince ; davacının miras bırakanın kendisinden önce ölen oğlundan olma torunu, davalının ise oğlu olduğu, dava dışı yedi çocuğunun daha bulunduğu kayden sabittir.Gerçektende, miras bırakanın bir ev ikisi tarla olmak üzere 3 parça taşınmazını davalı oğlu N.keza zeytinlik niteliğindeki iki parça taşınmazını dava dışı oğlu Varol'a temlik ettiği, arsa niteliğindeki 12 nolu parseldeki 1/2 payını davacıya satış suretiyle temlik ettiği dosya kapsamı ile açıktır.Diğer taraftan, dava dışı altı çocuğunada arsa vasfındaki 13,14,15 nolu parsellerden eşit oranda pay temlik ettiği görülmektedir.Mal kaçırmak kastıyla hareket etmek isteyen bir kimsenin yapacağı muvazaalı işlemi kamufle etmek (gizlemek) amacıyla bir mirasçısına gerek yüzölçümü gerekse değer itibariyle çok cüzzi bir yer verirken diğerine çok değerli bir yerini vermek suretiyle işlem yapması olanaklıdır.Buna göre, davalıya verilen yerlerin değeri keşfen belirlendiği halde davacıya ve diğer dava dışı mirasçılara yapılan temliklerle ilgili mahkemece bir değer tespiti yapılmış değildir.O halde anılan bu somut olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez.Diğer taraftan, aynı sebebe dayalı olarak değişik taşınmazlar hakkında ayrı ayrı açılan davaların aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunduğundan salim ve salih neticeye kavuşabilmek açısından HUMK'nun 45.maddesi uyarınca birleştirilmesi gerektiğinin düşünülmemiş olmasıda doğru değildir.O halde, davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.