Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12926 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21644 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/09/2013NUMARASI : 2011/514-2013/553Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tazminat ile ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; -KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel ile ecrimisil isteklerine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Davacı, yıllardır Almanya’da yaşamakta olup, birikimlerini değerlendirmek ve doğru yatırımlar yapmak için enişteşi davalı Kudret’e vekalet verdiğini, vekil davalı Kudret’in vekalet görevini kötüye kullanarak maliki olduğu 41763 ada 23 parsel sayılı taşınmazı eşi davalı Yasemin’e satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan bu devir nedeniyle zarar gördüğünü ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescili, olmadığı taktirde 10.000,00 TL bedel ile 1.000,00 TL ecrimisilin tahsili isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Davalılar, davanın zamanaşımının dolduğunu, dava konusu taşınmazın satışının davacının talimatı ile rayiç değer üzerinden yapıldığını, satış bedeli olarak davacının Almanya’ da ki avukatına üç aşamada toplam 47.400,00 Euro ödeme yaptıklarını, iddiaların doğru olmadığını, arsa olan yerin kiraya verilmediğini, bir gelir elde etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalı Kudret tarafından davalı Yasemin’e satış suretiyle temlik edildiği, satış bedelinin davacı tarafa ödendiğinin davalı tanığı beyanıyla belli olduğu, davacının yapılan ödemeleri kabul ettiği, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılacak davalarda zamanaşımının söz konusu olmayacağı, satışın gerçek olup vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının yerinde bulunmadığı, devirle mülkiyet davalı Yasemin’e geçmiş olup, davacının taşınmaz bedelini ya da ecrimisil talep etme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının 01.10.1998 tarihinde taşınmaz satış yetkisini içerir vekaletnameyi ablasının eşi olan davalı Kudret’e verdiği, vekil Kudret’in çekişme konusu 41763 ada 23 parsel sayılı taşınmazı 17.03.2004 tarihli akitle davacının ablası ve kendi eşi olan davalı Yasemin’e satış suretiyle temlik ettiği, satış tarihinden sonra davalı Kudret’in 05.04.2004, 20.09.2004 ve 20.10.2004 tarihlerinde olmak üzere toplam 47.400,00 Euro bedeli banka aracılığıyla davacının avukatı olduğu söylenen Dr. Vb Lb hesabına havale ettiği görülmektedir.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 506/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda, çekişme konusu taşınmazın vekalet yoluyla davalı Kudret tarafından eşi davalı Yasemin’e temlik edildiği, satış tarihinde davacıya yapılan bir ödeme olmamakla birlikte daha sonra davacının avukatı olduğu söylenen Dr. V. L.’e bir miktar havaleler yapıldığı görülmektedir. Öte yandan, davacı satış tarihinden kısa bir süre önce Almanya’da tutuklandığını, satış için talimat vermediğini, daha önce verdiği vekaletin kötüye kullanılması suretiyle devrin yapıldığını, yapılan ödemelerin daha önce davalılardan olan alacağına karşılık olduğunu iddia etmiş, davalı taraf davacının tutuklandığına dair beyanlara bir itirazda da bulunmamıştır.Ne varki, yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda mahkemece, davacı iddiaları bakımından hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, taraf delillerinin toplanarak davanın niteliği gereği tanıkların yeniden dinlenilmesi, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından yapılan devrin davacının talimatı doğrultusunda yapılıp yapılmadığı, taraflar arasındaki para ilişkisinin durumu ile yapılan ödemelerin satış bedeli karşılığı olup olmadığının ortaya konulması, satış bedeli ödense bile açıklanan ilkeler gereğince zararlandırma kastıyla işlemin yapılıp yapılmadığının ve davacının zararının bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucunda noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının açıklanan yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.