Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12899 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 9292 - Esas Yıl 2013





Yanlar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi,gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece,davacı mirasçılar F... ve S... bakımından davanın feragat nedeniyle reddine; davacı mirasçı S... bakımından ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı T...'ın çekişme konusu 2242 ada 351 parselde yer alan 14 nolu daireyi intifa hakkını üzerinde bırakmak suretiyle çıplak mülkiyetini kızı olan davalıya 14.04.2009 tarihinde satış aktiyle temlik ettiği, intifa hakkının da 23.06.2010 tarihinde terkin edildiği,davalının 30.06.2010 tarihinde taşınmazı dava dışı 3. kişi M...'e yine satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere;hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 36. (818 sayılı B.K.nun 28/l.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 39. (818 sayılı B.K.nun 31.)maddesi hükmüne gore hata veya hile hukuksal nedenine dayalı olarak ileri sürülecek iddiaların hileli işlemin yapıldığı tarihten her halukarda hata ve hileye ıttıla tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde ileri sürülmesi zorunludur.Hak düşürücü süre niteliğindeki değinilen sürenin hakim tarafından re'sen gözetilmesi gereklidir. Yukarıda açıklanan satış işleminin 14.04.2009 tarihli olduğu ve davacının başından beri intifa hakkını uhdesinde bırakarak çıplak mülkiyeti satış şeklinde temlik ettiğini bildiği dikkate alındığında 12.10.2010 tarihinde açılan davada hak düşürücü sürenin geçirildiği tartışmasızdır. Hal böyle olunca, açılan davanın hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davalı vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.