Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1289 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 12774 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ: BODRUM 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/02/2011NUMARASI : 2007/175-2011/32Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalılara ait çekişmeli .. ada, . parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile tapudan terkinine, elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesini istemiştir.Davalılar, idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin kendilerine tebliğ edilmediğinden bağlayıcı olmadığını, iptali için açılan davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuşlar, birleşen davada ise kıyı kenar çizgisinin 28/11/1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca tespiti isteğinde bulunmuşlardır.Mahkemece; 23/07/2010 tarihli bilirkişi raporu ve ekindeki krokiye göre belirlenen 296.87 m2 iskele, 16.9 m² servis alanı, 604.42 m² bar ve disko alanı, 70.12 m² ve 87.67 m²'lik yeşil alana elatmanın önlenmesi ve muhdesatın yıkımına, iptal terkin isteklerinin reddine, kıyı kenar çizgisinin 23.07/2010 tarihli bilirkişi raporu ekindeki krokide belirlendiği şekilde tespitine karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, 3621 sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali, sicil kaydının kütükten terkini, elatmanın önlenmesi ve muhdesatın yıkımı, birleşen dava ise kıyı kenar çizgisinin tespiti isteklerine ilişkindir. Mahkemece; çekişme konusu bir kısım yerin davalıların mülkiyet sınırları kapsamında olduğu ve aynı zamanda kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı, çap kaydının kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmının iptaline ilişkin bir karar bulunmadığı gerekçesiyle iptal- terkin isteğine ilişkin davanın reddine, 23.07.2010 tarihli krokili raporda belirlenen sınırın kıyı kenar çizgisi olarak tespitine, mülkiyet sınırları dışında olup kıyıda kalan kısma elatmanın önlenmesi ve muhdesatın yıkımına karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, her ne kadar dava açıldığı tarih itibariyle 5841 sayılı Yasa yürürlükte olup davada hak düşürücü süre yönünden bir değerlendirme yapılması gerekse de Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 E. 2011/77 K. Sayılı iptal kararı, 23.07.2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiğinden anılan Yasa hükmünün uygulama yeri bulunmadığı tartışmasızdır.Davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın “kıyı kenar çizgisinin” saptanması ve davalı yan adına olan çap kaydının kapsamının belirlenmesi noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Ne varki mahkemece; kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi için gerekli araştırma ve uygulama yapıldığını ve de bilirkişi raporlarının hükme yeterli içerik taşıdığını söyleyebilme olanağı yoktur. Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 3621sayılı Kıyı Kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9.maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu'nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir. Somut olayda; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede idarece idare tarafından 3621 sayılı Kanunun 9.maddesi hükmüne göre belirlenen "kıyı kenar çizgisi" haritasının tespitine ilişkin kararın, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu gibi taraflara tebliğ edilmediği, ilan yoluyla yapılan tebligatla yetinildiği, bu nedenle tespite dayalı kıyı kenar çizgisinin davalı yan bakımından bağlayıcı olmadığı gibi Muğla İdare Mahkemesinde kıyı kenar çizgisinin iptali istemi ile dava açıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere bu durumlarda, idarece saptanan ancak kesinleşmemiş kıyı-kenar çizgisinin, çekişmenin çözümü bakımından taktiri delil olarak değerlendirilip gözönünde bulundurulacağı kuşkusuzdur. Öte yandan, Hazine tarafından açılan asıl davada tapu iptali isteğinde de bulunulduğuna göre, davalı taşınmazının tamamının ya da bir kısmının belirlenecek kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması halinde tapusunun iptaline karar verilmesi gerekeceği de gözardı edilmemelidir. Hal böyle olunca; idarece tarafından 3621 sayılı Kanunun 9.maddesi hükmüne göre belirlenen "kıyı kenar çizgisi" haritasının idari yargı yerinde iptal edilip edilmediğinin araştırılması, idari yargı yerinde iptal edilmemiş ise bilimsel verilere uygun olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliği kazanmamış haritadan delil olarak yararlanılması, 3 Jeolog veya Jeoloji Mühendisi veya Yüksek mühendisi ve Tapu Fen Memurundan oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yerinde keşif yapılarak; 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirlenen ilkeler çerçevesinde kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, yargılama masrafları bakımından da davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümlerinin gözetilmesi suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Tarafların, temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.