Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12870 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10407 - Esas Yıl 2014





: ANKARA 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/05/2013NUMARASI : 2010/382-2013/316Taraflar arasında birleştirilerek görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, asıl dava ile karşı davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflar vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, her iki tarafın da iddialarını kanıtladıkları gerekçesi ile asıl dava ile karşı davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; Sakarya, Adapazarı, Semerciler mahallesinde yer alan, kat mülkiyeti kurulu 484 ada 35 parseldeki asıl davaya konu 2 nolu fırın ve 3 nolu mesken ile karşı davaya konu İstanbul, Fatih, Guraba Hüseyin Ağa Mahallesinde yer alan, kat mülkiyeti kurulu 3 nolu dairede tarafların paydaş oldukları, taşınmazların evveliyatta tarafların miras bırakanları N. E.'e ait olup, 05.02.1987 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak davacı oğlu ile kızı Bahar'ın kaldığı, Bahar'ın da 28.09.1999 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı eşi Erol ile davacı çocukları C S. ile C. Ö.'in kaldıkları anlaşılmaktadır. Davacılar, miras bırakanları N. E.'den intikal eden 2 nolu fırın ile 3 nolu meskeni 29.12.1999 tarihinden beri davalının kiraya vermek suretiyle tasarruf ettiğini, ancak tahsil ettiği kira bedellerinden kendilerine pay vermediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 2005 yılı Ağustos ayından itibaren toplam 10.000.-TL ecrimisilin muaccel hale geldiği tarihler itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında ecrimisili 31.494.-TL olarak ıslah etmişlerdir. Davalı ise, çekişme konusu yerin kira bedelini tahsil ettiğini, ancak miktarların abartıldığını, kaldı ki miras bırakandan intikal eden bir taşınmazı da davacıların tasarruf ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuş, karşı davası ile de; İstanbul'daki 3 nolu meskeni miras bırakanın öldüğü tarihten beri davalıların kullandığını ileri sürerek, 2005 yılı Eylül ayından 2010 yılı Eylül ayına kadar 5 yıllık toplam 10.000.-TL ecrimisilin yasal faizi ile birlikte tahsiline ve takas talebinin kabulüne karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ecrimisil miktarını ıslahla 13.098.-TL'ye yükseltmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, dava konu taşınmazlarda taraflar paydaştırlar. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenilmesini ve/veya ecrimisil istiyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz. Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı) Somut olaya gelince, çekişme konusu her iki taşınmazın da taraflara miras bırakanlarından intikal ettiği, toplanan deliller, özellikle tanık anlatımlarından; Sakarya'daki üstü ev altı fırın olan taşınmazın miras bırakanın sağlığından beri aynı kiracı tarafından kullanıldığı ve murisin ölümünden sonra kira bedellerini davalı-karşı davacı Baha'nın aldığı, İstanbul'daki daireyi ise sağlığında murisin, onun ölümünden sonra kızı Bahar ile damadı ve torunları olan davacıların kullandıkları, Bahar'ın ölümünden sonra davacıların, en sonunda da davacı Cem Öner'in kullanmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. Ne var ki; davalı (karşı davacı) aşamalarda, miras bırakandan intikal eden taşınmazlarla ilgili olarak davacılarla aralarında fiili taksim yaptıklarını bu doğrultuda İstanbul'daki evi davacıların Sakaryada'ki taşınmazları ise kendisinin tasarruf ettiğini savunmuş ise de, mahkemece davalı (karşı davacının) bu savunması üzerinde durularak, tarafları bağlayacak şekilde harici taksim veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde tespit edilmiş değildir. O halde; tarafların bildirdikleri tanıklar yeniden dinlenerek; ecrimisile konu yapılan taşınmazlarla ilgili olarak tüm paydaşları bağlayacak şekilde harici taksim olgusunun bulunup bulunmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı konusunda ayrıntılı beyanlarının alınması, toplanacak deliller toplanan deliller ve yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de; karşı davacının takas talebi hususunda olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru olmadığı gibi, hüküm altına alınan yargılama giderlerinin denetime imkan verecek şekilde kalem kalem gösterilmemiş olması da isabetsizdir.Taraf vekillerinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.