Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12830 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 11349 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ : DENİZLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/07/2006NUMARASI : 2006/162-344Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, kayden paydaş oldukları .. parsel sayılı taşınmaza, davalının maliki bulunduğu ..parsel sayılı taşınmazdaki yapının taşkın olduğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, çekişmeye konu yapının, imar uygulaması sonucu davacıların maliki bulunduğu taşınmaza tecavüzlü hale geldiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. KARAR-Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne varki; uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda "... davacıya ait . parsel sayılı taşınmaza, davalıya ait .. parsel numaralı taşınmazda bulunan yapının, bilirkişi raporunda tespit edildiği şeklindeki tecüvüzün men'ine ..." denildiği halde, gerekçeli kararda "... davacıya ait ..parsel sayılı taşınmaza, davalıya ait .. parsel numaralı taşınmazda bulunan yapının bilirkişi raporunda tespit edilidği şekilde yıkılarak tecüvüzün men'ine..." ifadeleriyle kısa kararda yıkım isteği hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği halde gerekçeli kararda yıkım isteğinin kabul edilmesi suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.