MAHKEMESİ: NAZİLLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 05/10/2005NUMARASI: 2004/397-223Taraflar arasında görülen davada;Davacı, müşterek miras bırakan A.. D...ın 64 sayılı parselini davalı kızı F...112 sayılı parselini de oğlu L..mirastan mal kaçırmak amacıyla devrettiğini ileri sürerek payı oranında iptal tescil istemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, miras bırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiği gerekçesiyle her iki davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi M...A.... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, paylaştırma savunması benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan A..D..ın çekişme konusu taşınmazlardan 64 sayılı parseldeki . numaralı meskenini 21.2.1992’de kızı F..ye, 112 sayılı parselini de 22.10.1999’da oğlu L.’ye satışlar suretiyle devrettiği; 8.1.2000 tarihinde ölünce mirasçıları olarak eşi A.. o..L..ve M.. ile kızı F..’nin kaldığı; sonrasında her iki oğlunun da öldüğü ve L..’nin geride eşi ve iki çocuğunu, M,,in de tek kızı A...’i bıraktığı görülmektedir.Miras bırakanın torunu A...dedesinin yaptığı temliklerin mirastan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Davalılar ise, miras bırakanın paylaştırma düşüncesiyle hareket ettiğini, eşi aracılığı ile davacının babası Mehmet’e de taşınmaz aktardığını savunmuşlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.Somut olayda, gerçekten miras bırakanın ölümünden yaklaşık iki buçuk yıl sonra eşi tarafından oğlu M...de .. sayılı parseldeki .. numaralı bağımsız bölümün devredildiği sabittir. Ne var ki, anılan taşınmazın miras bırakanla kayden bir bağlantısı bulunmadığı gibi, parasının onun tarafından ödenerek eşine mal edildiği ve de onun isteği doğrultusunda oğlu M,aktarıldığı kanıtlanmış değildir.Öte yandan miras bırakanın, mirasçıları arasında yer alan eşine herhangi bir temlik yapmadığı da anlaşılmaktadır.Açıklanan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler ışığında değerlendirildiğinde, tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırmadan söz edilemeyeceği, çekişmeli taşınmazların mirastan mal kaçırma amacıyla davalılara devredildiği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.