Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12753 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 7942 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: KOCAELİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/03/2008NUMARASI: 2006/13-2008/77Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalı adına kayıtlı 3524 sayılı parselin bir kısmının idarece belirlenen kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, bu kısmın kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın bir kısmının keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı, davacı ve ihbar olunan S.. Holding A.Ş. tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini isteklerine ilişkindir. Mahkemece, çekişmeli taşınmazın belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan bölümü yönünden davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü taraflar temyiz etmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın geldisi olan 2572 parselin dava dışı kişiler arasında görülüp 25/5/1989 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı gereğince dava dışı kişi adına tesciline karar verildiği yapılan ifrazlar ve taksim sonucu davalı adına sicil kaydının oluştuğu, davanın ise 12.12.2005 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümünün devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.02.2009 tarihinde kabul edilip, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 sayılı Yasanın 12.maddesinin 3.fıkrasına geklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin "bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 25.05.1989 ile davanın açıldığı 12.12.2005 tarihleri arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki, kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.06.1960 tarih, 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kama düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe boza yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir. Hal böyle olunca, değinilen yeni yasal düzenlemeler çerçevesinde somut olay değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Tarafların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.