MAHKEMESİ: TORBALI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 13/10/2009NUMARASI: 2008/92-2009/399Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ortak miras bırakan annesinin 490 ada 1 sayılı parselini davalı kızına mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde devrettiğini ileri sürerek, payı oranında iptal-tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, miras bırakanın paylaştırma iradesiyle hareket ettiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, miras bırakanın paylaştırma kastı taşıdığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların ortak miras bırakanı M.'in 490 ada 1 parsel sayılı taşınmazını 17.07.2003 tarihli resmi akitte davalı kızına satış youyla devrettiği; 26.08.2007'de ölünce,geride mirasçısı olarak eşi, 4 kızı ve 1 oğlu kaldığı görülmektedir.Mahkemece, miras bırakanın, sağlığında tüm çocukları lehine kazandırmalarda bulunduğu, paylaştırma amacıyla hareket ettiği, mal kaçırma kastının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Gerçekten de, miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Ne varki, getirtilen kayıt ve belgelerden, miras bırakanın tüm çocukları lehine birtakım kazandırmalarda bulunduğu anlaşılmakta ise de, mirasçılarından olan eşi lehine böyle bir tasarrufunun bulunduğu taraflarca iddia ve ispat edilmediği gibi, dosyaya bu yönde bir delil de ibraz edilmediğine göre, tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırmanın varlığını kabul etme olanağı yoktur.Bu durumda, mahkemece işin esasının değerlendirilmesi gerekeceği açıktır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Bu tür muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemekte, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca, tüm delillerin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.