Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12616 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 9171 - Esas Yıl 2010





Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı Hazine, çekişmeli 156 ada 292 parsel sayılı taşınmazın 1339 m2'lik bölümünün kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığını ileri sürerek, bu bölüm yönünden tapu iptal ve sicilin kütükten terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Şükran Dağlı İlgün'ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.-KARAR-Dava ve birleştirilen davalar, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicilin kütükten terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm yalnız Hazine tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğine ve toplanan delillere, özellikle eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelere göre; çekişme konusu 156 ada 292 parsel sayılı taşınmazın öncesini teşkil eden 59 ada 2, 75,77 parsel sayılı taşınmazlardan, 75 ve 77 sayılı parsellerin kadastro tespitinin 7.8.1974 tarihinde; 2 sayılı parselin kadastro tespitinin ise Hazinenin taraf olmadığı, kişiler arasında görülen kadastro tespitine itiraz davası sonucu hükmen 27.4.1978 tarihinde kesinleştiği ve davanın ise 6.12.2004 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her nekadar, çekişme konusu 156 ada 292 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümünün, devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin "bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde, çekişmeli taşınmazın öncesini teşkil eden yukarıda sözü edilen parsellerin kadastro tespitlerinin kesinleştiği tarih olan 7.8.1974 ve 27.4.1978 tarihleri ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Bilindiği gibi, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre olumsuz dava şartlarından olup, kamu düzenine ilişkin bulunduğundan Mahkemece, davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmesi gerekli olan bir kuraldır.Temyiz etmemenin 5841 Sayılı Yasanın, yeni getirdiği yasal olanaktan yararlanmaya engel olamayacağı; yeni yasanın usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil edeceği; eldeki davanın kesin hükme bağlanmamış olduğu gözetildiğinde kararın davalı tarafından temyiz edilmemiş olması sonuca etkili görülmemiştir.Hal böyle olunca, Mahkemece, karar verildikten sonra yürürlüğe giren yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi için karar bozulmalıdır.Öyleyse, davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 01.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.