MAHKEMESİ: KOCAELİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 30/12/2011NUMARASI: 2009/356-2011/662Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı A... K...’in, dava konusu taşınmazlardan maliki olduğu 13, 18, 21, 24, 40, 42, 143, 396, 491 sayılı parsellerini ve 612 sayılı parseldeki 9/10 payını 08.03.1984 tarihinde ve satış suretiyle dava dışı M... K...’ya temlik ettiği; M...’nın da murisin 07.05.1984 tarihinde ölümünden sonra 06.02.1989 tarihinde 24, 40, 42, 396 sayılı parselleri davalı K...’a, 13, 18, 21, 143, 491 sayılı parselleri davalı Y...’e, 612 parsel sayılı taşınmazın 4/10 payını K...’a, 5/10 payını Y...’e aynı şekilde devrettiği, M...’nın akraba olup, emanetçi konumunda bulunduğu ve davalıların da murisin kendisinden önce ölen oğlundan olma erkek torunlar oldukları, anılan temliki işlemlerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak gerçekleştirildiği belirlenmek ve benimsenmek suretiyle yukarıdaki 10 adet taşınmaz bakımından davanın kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur.Öte yandan; bilindiği üzere, 1086 Sayılı HUMK.nun 185/1 maddesi “müddeaaleyhin rızası olmaksızın müddei davasını takipten sarfınazar edemez” ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.nun 123. maddesi “davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir” şeklinde hükümler içermekte olup, davacının dava konusu diğer 20, 22, 90, 124, 374, 446 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davasını atiye terki davalı tarafça açıkça kabul edilmediğine göre, anılan parseller bakımından da davanın sürdürülmüş olması doğrudur. Ancak, dava 16 parça taşınmaz hakkında 10.000TL. değer gösterilmek suretiyle açılmış, yargılama sırasında kabul kapsamındaki taşınmazlar bakımından noksan harç tamamlandığı halde, reddedilen taşınmazlar yönünden harç alınmadan dava sürdürülmüştür.Oysa, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Öte yandan, Harçlar Kanunu harç alınması veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesini ve harcın yatırılmaması halinde de ne gibi bir mukteza tayin edileceğini 30.ve 32.maddelerinde hükme bağlamıştır.Öyle ise; 20, 22, 90, 124, 374 ve 446 parsel sayılı taşınmazlar bakımından harç ikmalinin sağlanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, anılan husus gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Kabule göre de; davalılar, dava konusu taşınmazların değerlerinin tespitine ilişkin bilirkişi raporuna itiraz etmiş ve değerlerin fazla belirlendiğini, bu nedenle fahiş harç ve vekalet ücreti ödeme durumunda kaldıklarını temyiz itirazları içerisinde de dile getirmişlerdir.Gerçekten de, ziraat mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen rapor; afaki olup, hükme esas alınacak nitelikte değildir.Hal böyle olunca, taşınmazların nitelikleri itibariyle üç kişilik uzman bilirkişi heyetiyle yerlerinde yeniden uygulama yapılmak suretiyle, çekişme konusu taşınmazların dava tarihi itibariyle değerlerini belirtir, itirazları karşılar ve önceki raporla çelişkileri giderir şekilde gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınması, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması da isabetsizdir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.