Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12548 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 7876 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : SAMANDAĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/07/2013NUMARASI : 2011/484-2013/460Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılardan N.. B.., Ö.. K.. ve F. K. tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi İlknur Acar 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; muris muvazaası ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.Mahkemece; davacılardan E.. K..'nin davasının feragat nedeniyle, diğer davacıların davasının ise iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların ortak mirasbırakanı M. K..'nın 20/07/2007 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşi Sultan'dan olma çocukları, Hayrettin, Arif, Adile ve kendisinden önce ölen oğlu Bekir'den olma torunları ile ikinci eşinden olma Hikmet, Niyazi, Mustafa, Ömer, Nazife, Elif, Fatma ve Sultan'ı bıraktığı, murisin kayden maliki bulunduğu 351 parsel sayılı taşınmazı vekil kıldığı oğlu Niyazi aracılığıyla oğlu Hayrettin'e, 463 parsel sayılı taşınmazı ise ara malik H.. K..'ya satış yoluyla temlik ettiği, H.. K..'nın 463 parsel sayılı taşınmazı yeğeni M.. K..'ya aktardığı, davacılar ve vekilin murisin ikinci eşinden olma çoçukları, davalıların ise murisin ikinci eşinden olma oğlu Hikmet ile ilk eşinden olma oğlu Hayrettin ve Bekir'den olma torunu Murat olduğu, davacılardan E.. K..'nin yargılama sırasında davasından feragat ettiği temliki işlemlerin bedelsiz olduğu iddiasının kanıtlanamadığı gibi murisin mal kaçırma iradesinin de ortaya konulamadığı saptanmak suretiyle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Ne var ki; dava dilekçesinde muris muvazaası hukuksal nedeni yanısıra aynı zamanda vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine de dayanıldığı ancak mahkemece bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki; Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; vekil sıfatı ile temliki işlemi gerçekleştiren N.. K..'nın Hatay Asliye 2. Hukuk Mahkemesince 2012/ 29 sayılı talimat evrakında alınan 11/09/2012 tarihli beyanında "Muris M. K.. babam, davalılar H.. K.. ve H.. K.. kardeşim, M.. K.. ise kardeşim B.K..'nın oğlu olur, babam bana çok güvendiği için vekâletname verdi, bütün işlerini ben idare ediyordum, ölümü halinde mallarını paylaştırmamı istiyordu, babam hayatta iken davalılar Hayrettin ve Hikmet malları bize devret emaneten biz idare edelim dediler, ben de güvenerek devrettim, bu durumu bir süre gizledik, babam durumu öğrendiğinde çok kızdı,tekrar almamı istedi, davalılarla konuştuğumda merak etme kimsenin hakkını yemeyiz dediler, devir için oyaladılar, bu arada babam öldü, diğer mirasçıların manevi baskısı altında kaldım, dava açacaklarını öğrenince Hikmet taşınmazı yeğeni Murat'a devretti, Murat'ta aile içindeki bu sorunu bilerek bedel ödemeksizin taşınmazı üzerine geçirdi, bu mallar bedel ödemeksizin devredildi, tapuda satış gibi işlem yapıldı, babamın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalıların da alım gücü yoktu, babam ölünceye dek benimle birlikte yaşadı, satışı vekaleten gerçekleştirdiğim için bedel ödenmediğini biliyorum .." demekle, temliki işlemin bedelsiz yapıldığını ifade ettiği gibi dinlenen diğer davacı tanıklarının da iddiayı ve vekil Niyazi'nin beyanını doğrular nitelikte beyanda bulundukları görülmektedir.Satış akdinin en önemli unsurunun satış bedeli olduğu kuşkusuzdur.Açıklanan bu olgulardan ve özellikle bizzat vekilin beyanından; temliki işlemin bedelsiz yapıldığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumda temliki işlemlerin vekâlet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği, 463 parseldeki son kayıt malikinin murisin torunu olup aile içi sorunu bilen bilebilecek konumda olduğu dolayısıyla Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır.Hal böyle olunca; dava dilekçesinde davaya konu edilen 351 ve 463 parsel sayılı taşınmazlar bakımından dava değeri 25.000,00 TL. gösterilerek davanın açıldığı, 463 parsel sayılı taşınmaz bakımından tapu iptal ve tescil isteğinin kabul edilmemesi halinde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 25.000,00 TL bedelin tazmininin istendiği ancak her iki taşınmazın da değeri saptanarak alınması gereken harcın alınmadığı gözetilerek öncelikle her iki taşınmazın değeri açıklattırılarak , bir değer bildirilmez ise keşif yapılıp her iki taşınmazda değeri saptanarak noksan harcın tamamlatılması, harcın tamamlanması halinde davanın kabulüne karar verilmesi aksi halde Harçlar Yasasının 30-32. maddeleri uyarınca işlem yapılması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacılar N.. B.., Ö.. K.. ve F.. K..'nın açıklanan nedenlerden ötürü temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.