MAHKEMESİ : KADİRLİ SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/03/2012NUMARASI : 2010/871-2012/255Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi,yıkım,ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 317 parsel sayılı taşınmazda davacının ve dava dışı kişilerin paydaş olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.Davacı, kayden paydaşı olduğu taşınmazı davalının komşu parselden ağaç dikmek ve su kanalını bozmak suretiyle işgal ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış, yargılama sırasında yıkıma yönelik talebinden feragat etmiştir.Mahkemece, çekişme konusu taşınmaza ağaçları davalının diktiğinin sabit olmadığı, yıkım isteğinden feragat edildiği gerekçesiyle bu istek bakımından davanın reddine karar verilmiştir.Dosya kapsamı ve 21.03.2012 tarihli oturumdaki beyanıyla davacı tarafın yıkım isteğinden feragat ettiği gözetilerek bu istek bakımından davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Ancak, bilindiği gibi, Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde düzenlendiği üzere, bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.Somut olayda, mahallinde yapılan uygulama sonucu elde edilen bilirkişi raporu, tanık beyanları ve dosya kapsamı ile çekişmeli taşınmazı davalının haklı ve geçerli bir nedeni olmaksızın ağaç dikmek suretiyle kullandığı, müdahaleye konu ağaçların 10-20 yaş arası olup, davalının yeri kullanımının uzun süreden beri devam ettiği görülmektedir.O halde, ağaçların davacı taşınmazında bulunması davalının fiili müdahalesinin bulunduğunu göstermekte olup, elatmanın önlenmesi isteği bakımından kural olarak davanın kabulü gerektiği tartışmasızdır.Ne var ki, mahkemece yapılan uygulama sonucu elde edilen bilirkişi rapor ve krokisinde, müdahaleye konu ağaçlar gösterilmişse de, tecavüz edilen yerin miktarı belirtilmemiştir. İnfazda tereddüde yol açacak biçimde karar verilemeyeceği açıktır. Diğer taraftan, dava konusu 317 parsel sayılı taşınmazı uzun yıllardan beri davalının kullandığı, davacının dava tarihine kadar davalıya bir ihtarname keşide etmediği gibi bir ikazda da bulunmadığı gözetildiğinde, davalının taşınmazı kullanımının muvafakate dayalı olduğu, başka bir ifade ile taraflar arasında Borçlar Kanununun 299. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 379 md.) hükmü uyarınca sözlü olarak ariyet akdi yapıldığı ve dava açılmakla muvafakatin geri alındığı, yani aynı yasanın 304. maddesi gereğince akdin feshedildiği kabul edilmelidir. Buna göre, fuzuli şagilin (haksız kullanımın) taşınmaz malikine tasarrufundan dolayı ödemekle yükümlü bulunduğu en azı kira bedeli, en fazlası mahrum kalınan gelir kaybı olan haksız işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisilden davalının sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı açıktır. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda, mahkemece, mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla uygulama yapılarak davalının müdahale ettiği alanın miktar olarak belirlenmesi, anılan bölüm bakımından elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, açıklanan nedenlerle ecrimisil isteğinin ise reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.