MAHKEMESİ : AKŞEHİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/07/2011NUMARASI : 2010/81-2011/564Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan F...’nın maliki olduğu 1405 parsel sayılı taşınmazı 12.03.1997, 1618 parsel sayılı taşınmazı ise 8.12.2003 tarihli resmi akitlerle bizzat davalı torunu R...’a satış suretiyle temlik ettiği, 1618 parseli davalı R...’ın 23.07.2004 tarihinde dava dışı M...’a temlik ettiği, 28.10.2005 tarihli resmi akitle tekrar aldığı, 3380,3015,1980 ve 3395 parsel sayılı taşınmazların 05.01.2004 ve 26.01.2004 tarihli resmi akitlerle murise vekaleten davalı tarafından davalının eşi olduğu ifade edilen dava dışı G...’a temlik edildiği, G... tarafından 23.07.2004 tarihli akitle dava dışı M... K...’ya, onun tarafından da 28.10.2005 tarihinde davalı Ramazan’a temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı, yeğeni olan davalı R...’ın muris F...’yı tehdit etmek ve baskı altına almak suretiyle ve çeşitli hileler yaparak taşınmazların temliklerini sağladığı, ondan sonra da kendisinden mal kaçırmak gayesi ile elden çıkarttıktan sonra tüm taşınmazların davalıda toplandığını ileri sürerek eldeki davayı açmış ve yargılama sırasında da davalının ibraz ettiği “anlaşma” başlığını taşıyan taraflar arasında düzenlenmiş belgenin de kandırılmak suretiyle elde edildiğini ileri sürmüştür. Buna karşı davalı taşınmazları satın aldığını, bedelini ödediğini savunmuş, mahkemece de hile iddiası sebebiyle davacının tek başına dava açamayacağı, tüm mirasçıların birlikte dava açması gerektiği, öte yandan muris tarafından yapılan temliklerin de muvazaa ile illetli olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Öncelikle şu ifade edilmelidir ki, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre davacı, miras bırakanın mirasçıdan mal kaçırma amacıyla temlikler gerçekleştirdiği yolunda bir iddiada bulunmamış, aksine miras bırakanın ikraha maruz bırakılmak suretiyle temliklerin sağlandığını ileri sürmüştür. Buna göre mahkemenin iddiayı muris muvazaası olarak nitelendirmesi ve sübut bulmadığı hususu benimsenmek suretiyle davanın reddi cihetine gidilmiş olması doğru değildir. Diğer taraftan ikrah iddiası yanında davacı tarafça hileye de dayanılmıştır. Miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi TMK’nun 701 ila 703. maddeleri uyarınca elbirliği mülkiyetine tabidir. Davacı, murisin kızı, davalı ise murisin ölü oğlu İsmet’den olma torunudur. Bu olguya göre, davalı Ramazan babasının ölümüyle muris F...’nın mirasçısı durumundadır. Davalı terekeye göre 3. kişi konumunda değildir. Mirasçıların birbirlerine karşı açmış oldukları her türlü davada, TMK’nun 688 ve takip eden maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerinin gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. bu somut olgu ve belirtilen ilkelere göre, yerel mahkemenin davanın tüm mirasçılar tarafından açılması gerektiği yönündeki düşüncesinde isabet yoktur. Öyleyse mahkemece yapılacak iş, öncelikle iddia doğrultusunda taşınmazların temliklerinde miras bırakanın ikraha maruz bırakılıp bırakılmadığı üzerinde durmak olmalıdır. Bilindiği üzere, Bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. Borçlar Kanunun 30.maddesinde (6098 Sayılı Kanun 37 ve devamı maddeler) belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması,ikraha maruz kalanın subjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir.Hemen belirt mek gerekir ki iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir.Sözleşme iptal edil mekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim ayni bir istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir. Diğer taraftan ikrah iddiası yanında, hileye de dayanılmıştır. İkrah iddiası açıklığa kavuşturulduktan sonra, hile iddiası yönünden de gerekli inceleme ve değerlendirme yapılmalıdır. Hemen belirtilmelidir ki, hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l (6098 Sayılı Yasa 36. madde)maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan,hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde iddialar ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin eksiksiz toplanması, yargılama sırasında ibraz edilen “anlaşma” başlığını taşıyan tarihsiz belgenin değerlendirilerek hukuki niteliğinin ortaya konulması, özellikle TMK’nun 677. maddesinde öngörülen belge niteliğini taşıyıp taşımadığının saptanması, anılan belgenin de hileye düşürülmek suretiyle elde edildiği ileri sürüldüğüne göre, bu konuda C.Başsavcılığına yapılmış şikayet ve yapılan ceza soruşturmalarına ilişkin evrak ve dosyaların getirtilerek değerlendirilmesi, somut olaya etkisinin tespit edilmesi ve tüm deliller toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.