Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12462 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 7761 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : AKHİSAR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/06/2012NUMARASI : 2007/145-2012/419Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar ve tereke mümessili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde, tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan İ... Ö...’ün oğlu S... Ö..’e taşınmaz satışı bakımından 06.04.1999 tarihli vekaletname verdiği, vekil S...’un çekişme konusu 1048 ve 1111 parsel sayılı taşınmazları 29.07.1999 tarihli akitle, 961 parseli ise 30.11.1999 tarihli akitle kayınpederi İ... K...’a, onunda aynı taşınmazları 20.07.2004 tarihli akitle vekilin karısı olan davalı M...’e satış suretiyle temlik ettiği, davalı M...’in daha sonra 961 parsel sayılı taşınmazı 11.12.2006 tarihli akitle akrabası davalı Ü...’e satış suretiyle temlik ettiği, aynı gün davalı Ü...’in banka hesabında 8.000.00 TL lik fon bozdurularak davalı Ü...’in bu miktar parayı çektiği anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Dosya kapsamı ile, miras bırakan İ...’in çekişme konusu 1048 ve 1111 parsel sayılı taşınmazları gelini davalı M...’e temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu belirlenerek anılan davalı bakımından davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacıların miras bırakan İbrahim’in eşi ve oğlu olduğu, davalıların ise murisin diğer oğlu S...’un eşi ve akrabası bulunduğu, miras bırakanın emekli maaşı olup, satış ihtiyacı bulunmadığı, çekişme konusu taşınmazların satış bedeli ile gerçek bedelleri arasında aşırı fark olduğu, davalı Ü...’in taraflarla aynı köylü ve akraba olup muvazaayı bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu görülmektedir.Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine miras bırakan İbrahim’in dava konusu taşınmazları temlikteki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gözetilerek davanın davalı Ü... bakımından da kabulü gerektiği açıktır. Davalı Ü...’in satış gününde banka hesabından bir miktar para çekmiş olmasının ve taşınmazları halen kullanıyor bulunmasının muvazaalı işlemi bilmesi gereken kişi konumunda olması nedeniyle sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca; davanın davalı Ü... bakımından da kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.