Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1244 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 17088 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, muvazaa olgusu benimsenerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan Hasan'ın kayden maliki olduğu 471 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payını 8.9.1998 tarihinde davalı M.'e satış suretiyle temlik ettiği, 21.08.2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak 2006 yılında ölen eşi A.'dan olma davacı çocukları H., A.ve H. O. ile 2010 yılında evlendiği eşi davacı Ç.ile ondan olma 2012 doğumlu çocuğu davacı E.'nın kaldığı, davalının ise yasal mirasçı olmadığı ancak mirasbırakanla 1998 tarihinden itibaren gayri resmi olarak birlikte yaşadığı, mirasbırakana, 2006 yılında ölen eşi A.'a ve yaşı küçük çocuklarına baktığı, temlik tarihinde dava konusu taşınmazın (¼) pay değerinin (yapı+arsa) 4.003,37.-TL olduğu, kalan ¾ pay ile dava dışı 367 parselin terekede olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Ne var ki; 1.4.1974 tarih ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Karırının uygulanabilmesi için mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla esasen bağışlamak isterken, tapu memuru önünde iradesinin satış şeklinde açıklaması halinde uygulanabileceği kuşkusuzdur.Somut olayda, mirasbırakanın resmi eşi ve davacılar H. A.ve H.O.'ın annesi A.'un felçli olup davalının 1998 yılından 2006 yılında ölünceye kadar Aynur'a, evden ayrıldığı 2009 yılına kadar da murise ve çocukları olan davacılara baktığı ilgi ve hizmetini esirgemediği davacı tanıkları D. ve H. davalı tanıkları M. ve B. beyanları ve dosya kapsamıyla sabit olduğu, çekişme konusu taşınmazın (¼) payının davalıya, mirasbırakan, eş ve çocuklarına bakımına karşılık verildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin semen karşılığı olacağı kuşkusuzdur. semen bir başka ifade ile malın bedelinin mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet ya da emek olabileceği kabul edilmelidir. (H.G.K. 29.4.2009 gün 2009/1-130 E.S.K.) Esasen, yukarıda değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların dayanağını teşkil eden 01.04.1974 gün ¼ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakan gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile mirasbırakanın iradesi önem taşır.Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine mirasbırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisine, felçli eşi ve küçük çocuklarına bakma karşılığında temlikin gerçekleştirildiği, satış işleminin muvazaalı olarak gerçekleştirilmediği kabul edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.