Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12425 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4204 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 29/12/2011NUMARASI: 2010/127-2011/444Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.12.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M... A... G... ile temyiz edilen vekili Avukat T.... U... Ö... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan tüm delillerden; davacının kayden maliki bulunduğu dava konusu kat mülkiyeti kurulu, 293 ada, 25 parsel sayılı taşınmazda yer alan, dükkan vasfındaki, 3 nolu bağımsız bölümün, vekil kıldığı dava dışı oğlu O... N... Y... tarafından vekilin eşi olan davalı M...Y...'na 09/01/2003 tarihli satış akdi ile temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinde; kayden maliki bulunduğu taşınmazlarını çocukları arasında paylaştırdığını ancak çekişme konusu taşınmazı kendisine ayırdığını, satış iradesi bulunmadığı halde oğlu olan vekilin eşi olan kayıt maliki Medine ile işbirliği yaparak temlikini sağladığını, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ve satış bedelinin de ödenmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Hemen belirtmek gerekir ki; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve irâdesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.maddesinde) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve irâdesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) maddesi sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; davacının maliki bulunduğu tüm taşınmazların satışı konusunda oğlu olan davalının eşi O... N... Y...'nu, İstanbul 18. Noterliğinde düzenlenen 13/01/1993 tarihli vekaletname ile vekil kıldığı, davaya konu temlikin 09/01/2003 tarihinde gerçekleştiği, vekilin ölümünden kısa bir süre sonra eldeki davanın açıldığı, eksiğin tamamlatılması yoluyla getirtilen belgeden " (09/01/2003) tarihi itibariyle Erzurum'da ikamet eden davacı İdris Yüzbaşıoğlu'nun İstanbul'da yaşayan vekil O... N... Y...'na, temliki işlemin yapılması sırasında kullanılmak üzere 27/12/2002 tarihinde kimlik belgesini posta yoluyla gönderdiği" hususunun dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi davanın kabulü halinde ileride miras yoluyla hak sahibi olacak diğer çocukların davacı tanığı olarak dinlendiği, öte yandan davalının tanığı olarak dinlenen tarafsız tanıkların ise ; "...davacı ile davalının eşi O...'ın baba-oğul olduklarını, davalının eşi O...'ın babası olan davacıya ait kasap dükkanında çalıştığını, O...'ın, et makinasına kaptırması sonucu kangren olan elinin kesildiğini, davacının bu olaydan kendisini sorumlu tuttuğunu bu nedenle "O...'ın kesilen elinin diyeti" olarak dükkanı verdiğini, tapuyu devralmamak konusunda direnmesi üzerine davalıya temlik ettiğini, bir kısım mirasçının dükkanın O...'a verilmesine tepki duyması karşısında çıkan tartışmada davacının "...dükkanı O...'a verdim " diyerek çocuklarını kovduğunu beyan ederken aynı köyden tarafsız tanık H... G...'ün; "...her iki tarafı tanıdığını, davacının oğlu, davalının eşi olan O...'ın gençken elinin dükkanda kaza sonucu kesilmesi nedeniyle bu dükkanın davalının eşi O...'a verilmesi nedeni ile diğer çocuklarının kendisine soğuk davrandıklarını söyleyerek şikayet ettiğini" ifade ettiği, tanık U... U...'nun ise; "....davalının eşinin, kasaplık yaparken elinin kesildiğini ve bu nedenle davacının dükkanı verdiğinin tüm köylülerce bilindiğini" ifade ettiği görülmektedir.Belirlenen bu somut olgular, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın davalıya temlikinin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Öte yandan taraflar arasındaki bir diğer çekişmenin de satış bedelinin ödenmemesinden kaynaklandığı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 246. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 217. maddesi) delaletiyle TBK'nın 235. maddesi (818 sayılı BK'nın 211. maddesi) hükmü uyarınca;" akit tarihinde satış bedeli ödenmediği takdirde taşınmazın mülkiyetinin iade edileceğine dair bir ihtirazi kayıt dermeyan edilmediği" bu durumda anılan iddia bakımından da davanın dinlenme olanağının olmadığı tartışmasızdır. Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 12.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.