Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1241 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 15909 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki olduğu 1522 parsel sayılı 33.875 m² miktarında tarla vasfındaki taşınmazı davalı S.'ya 5.7.2010 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, temlik işleminin hileli olduğu ileri sürülerek satıştan bir süre sonra 16.08.2010 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; davacı hakkında İmamoğlu İcra Müdürlüğünün 2009/54 Esas sayılı dosyasında başlatılan takip nedeniyle, çekişme konusu taşınmazın üzerine ipotek konulduğu, davacının takip nedeniyle kredi alma inancıyla davalı Mehmet'le irtibata geçtiği bankadan kredi çekebilmek için davacının, davalı Mehmet'in çağrısıyla ilçeye gittiği dava konusu taşınmazın Mehmet'in kızı olan davalı S.'ya satıldığı, kredi alınmaması üzerine davacının yaptığı araştırmada tapuda satış yapıldığını öğrendiği, davacının çiftçilikle geçimini sağladığı, malvarlığının büyük bir kısmını teşkil eden taşınmazını davalıya satışının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, davalının ev hanımı olup taşınmazı alacak ekonomik gücünün bulunmadığı, keza taşınmazın bedelinin ödendiği hususunun ispatlanamadığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.