MAHKEMESİ : SEFERİHİSAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/01/2013NUMARASI : 2010/7-2013/16Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 407 parsel sayılı taşınmazın 7.11.1983 tarihinde tarafların babası olan muris A... tarafından, çekişme konusu 303 parseldeki payın ise 17.12.1984 tarihinde tarafların annesi olan diğer muris F... N... tarafından satış suretiyle davalıya temlik edildiği, muris A...'ın 26.3.1997 tarihinde, diğer muris anne F... N....'nin ise 3.3.2009 tarihinde öldüğü ve mirasçı olarak çocukları davacı Ö... ile davalı R...'nın kaldığı anlaşılmaktadır.Davacı, temliki işlemlerin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış; davalı ise miras bırakanın tüm mirasçılarına taşınmazlar verdiğini, paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, muvazaa bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucunda miras bırakan A...'ın yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenmek suretiyle 407 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; her ne kadar miras bırakan F.... N..., 303 parseldeki çekişme konusu 8173/8183 oranındaki payını davalıya temlik etmiş isede, dosyada bulunan belgelerden, dava dışı zeytinlik niteliğindeki 1059 parsel sayılı taşımazın maliki iken 15.2.2007 tarihinde, yine diğer muris A...'tan intikal eden 406 parseldeki miras payını 10.11.2004 tarihinde davacıya satış suretiyle temlik ettiği görülmektedir.O halde; dosyada toplanan delillere yukarıda değinilen ilkeler ışığında bakıldığında, miras bırakan F... N...'nin davacıya yapmış olduğu temlikler ile davalıya yapılan temlik birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek iradesinin sağlığında hak dengesini gözeterek, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmak olduğu, yani mal kaçırma iradesinin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, çekişme konusu 303 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalının bu hususa ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.