MAHKEMESİ: SERİK 1. SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 27/02/2012NUMARASI: 2011/342-2012/208Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkin olup, mahkemece davalının payından fazla yer kullandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosyadaki kayıtlardan, çekişmeli 32 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet hükümlerine tabi olup, davanın tarafları ile dava dışı kişilerin paydaş oldukları sabittir. O halde, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanunu'nun 688 ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı kuşkusuzdur.Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 213 (6098 s. TBK 237), T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terkedildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; davalı, davacı tarafın da çekişmeli taşınmaz içerisinde kullandıkları yerlerin bulunduğunu bildirmiş, ne varki mahkemece keşif yapıldığı halde bu husus üzerinde durulmamış, davalı tarafın payından çok yer kullandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiştir.O halde, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, öncelikle tüm paydaşları kapsar şekilde paydaşlar arasında harici bir taksim olgusu olup olmadığı üzerinde durulması, böyle bir taksim olgusu kanıtlanamaz ise dışarıda kalmayacak şekilde tüm paydaşların uzun zamandan beri taşınmazı kullanımı açısından fiili bir durumun yaratılıp yaratılmadığının tespit edilmesi, böyle bir fiili durumun olmadığının anlaşılması halinde ise davacıların taşınmazda payından az veya çok kullandığı veya kullanabilecekleri bir yerin olup olmadığının saptanması, bir başka ifade ile davacılar yönünden intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi ve ondan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek neticeye gidilmiş olması isabetli değildir.Davalının, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü doğrudur. Kabulü ile (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.