Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12275 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 7961 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/05/2012NUMARASI : 2009/428-2012/280Yanlar arasında görülen tapu iptal, mümkün olmaz ise tenkis, karşı dava mirasta denkleştirme ve paylaştırma davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne, karşı davanın ise kanıtlanamadığı gerekçesi ile reddine ilişkin olarak verilen karar davalı-karşı davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.09.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı M... İ... A... ve vekili Avukat S... C... B... ile temyiz edilen vekili Avukat I... A... A... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, mümkün olmaz ise tenkis, karşı dava ise mirasta denkleştirme, paylaştırma ve mahsup isteğine ilişkindir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı E... B... A...'nın kat mülkiyeti kurulu 1426 ada 85 parseldeki 29 nolu dairesinin intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 10.04.2001 tarihinde satış suretiyle davalı oğluna devrettiği, 1922 doğumlu olan murisin 19.11.2007 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı kızı ile davalı oğlunun kaldığı anlaşılmaktadır. Davacı, miras bırakanın yapmış olduğu bu temliki işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış, davalı ise muvazaa iddiasının doğru olmadığını, satışın gerçek olduğunu, 1991 yılından beri murisle birlikte yaşadığını, tüm ihtiyaçlarını ve tedavi giderlerini karşıladığını ileri sürerek davanın reddini savunmuş, karşı davası ile de, miras bırakanın daha önceden daire ve dükkan vasıflı birden çok taşınmazının bulunduğunu, ancak davacının yaptığı işleri batırması ve paraya dönem dönem ihtiyacının olması sebebi ile bu taşınmazların satılarak bedellerinin davacıya verildiğini, hali hazırda miras bırakanın terekesinde herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belirterek, murisin sağlığında mirasçılarına yaptığı kazandırmaların terekeye iadesine, bu iade sonucu mirasçılara geçen ivazsız malvarlığının değerlerinin miras payları oranında taksimine, davacının davası kabul edilir ise karşılıklı denkleştirme ile mahsubuna, mahsup sonucu kalan bölüm yönünden de şimdilik 1.000.-TL'nin davacı karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne, karşı davanın ise kanıtlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre karşı davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı-karşı davacı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davalı-Karşı Davacı vekilinin öteki temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237. (818 s. Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Hemen belirtmek gerekir ki; miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Öte yandan, denkleştirmenin miras bırakana ait her bir taşınmazda her mirasçısına pay ya da hak vermesi şeklinde yapılmasına gerek olmayıp, tüm malvarlığında her bir mirasçıya kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi halinde, miras bırakanın amacının mal kaçırma olmadığı, sağlığında malvarlığını mirasçıları arasında paylaştırma kastı taşıdığının kabulü zorunludur. Diğer taraftan; satışa konu edilen bir malın değerinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin, başka bir ifadeyle, malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda değinildiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuksal dayanağını teşkil eden 1.4.1974 günlü ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle, murisin iradesi önem taşır.Somut olaya gelince, davalı, miras bırakanın çekişmeye konu taşınmaz dışında İstanbul'da 5 adet dükkanı ile 2 adet dairesinin daha bulunduğunu, ancak davacının yaptığı işler yüzünden ekonomik yönden sıkıntıya düştüğü zamanlarda peyderpey bu taşınmazların satılarak bedellerinin davacıya verildiğini, öte yandan 1991 yılından ölünceye kadar muris ile yaşadığını, tüm ihtiyaçları ile ilgilendiğini iddia ettiği, davacının ise 22.02.2008 havale tarihli karşı davaya cevap dilekçesinin 4. bendinde “Murisin 2000 yılında iş hanındaki 14 m2 bir oda olan kuaför dükkanını 12.000.-YTL'ye satarak bu parayı kendisine yolladığını” kabul ettiği, bilgilerine başvurulan davalı tanıkları G... B..., O... Ç..., S... E..., S... B... , Ş... Ö..., A... H... Y..., Ş... Y... ve E... K...'ın yeminli anlatımları ile davalının savunmalarını doğruladıkları, özellikle son dönemlerde gözleri görmeyen murise davalının baktığını beyan ettikleri, diğer taraftan her iki tarafın da tanık olarak gösterdiği H... Y...'ın; kendisini miras bırakanın büyüttüğünü, borçlarını kapatması için murisin davacıya para gönderdiğini duyduğunu, murisin kendisine bir dükkan vermeyi düşündüğü halde telefon açarak; davacının borçları olduğunu, söz verdiği dükkanı sattığını söyleyerek kusura bakmamasını söylediği yönündeki anlatımı da gözetildiğinde, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu çekişme konusu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırmak olmadığı, minnet duygusu ve denkleştirme amacıyla hareket ettiğinin kabulü gerekir.Hal böyle olunca, asıl davanın da reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davalı - Karşı Davacı vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 10.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.