Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12139 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 7703 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : MUT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/09/2013NUMARASI : 2012/278-2013/460Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.10.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat M. K. ile temyiz edilen davalı M.. K.. vekili Avukat S. Y. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı Y. K. gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir. Davacılar, mirasbırakanları M. N. K. 'nun kat mülkiyeti kurulu 63 ada 36 sayılı parseldeki 2 ve 4 nolu bölümlerini, 368 ada 28 sayılı parseldeki 4 nolu meskenini ve 489 ada 51 nolu parselini, 05.10.2001 tarihinde davalı Y.. K..'e, Yaşar'ında 08.11.2001 tarihinde murisin oğlu olan davalı M.. K..'ya satış göstermek suretiyle temlik ettiklerini, yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir. Davalı Y.. K.., iddiaların doğru olmadığını, dava konusu yerlerin satışı konusunda mirasbırakan ile anlaştıklarını, satış bedeli karşılığında bir kısım nakit para verdiğini, bir kısım satış bedeline karşılıkta senetler verdiğini, 20 gün sora murisin oğlu olan diğer davalının ''satıştan bilgim yoktu'' diyerek geldiğini, senetlerin ve verdiği bedelin ödenmesi halinde taşınmazları geri vereceğini söylediğini, murisin de senetlerin oğlunda olduğunu, onunla hesaplaşmasını söylediğini, senetleri ve parasını alarak taşınmazı devrettiğini belirterek davanın reddini istemiştir. Davalı M.. K.., 1990 yılından itibaren sağlık sorunları yaşayan babasının sağlık masraflarının çok olacağı düşüncesi ile dava konusu yerleri diğer davalıya sattığını, satıştan haberdar olunca diğer davalı ile pazarlık yaparak geri satın aldığını, miras bırakana bakıp onunla ilgilendiğini, sağlık harcamalarını karşıladığını, öte yandan terekede çok sayıda malvarlığının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan M.. K..'nun kat mülkiyeti kurulu 63 ada 36 parsel sayılı taşınmazdaki 2 ve 4 nolu bölümlerini, kat mülkiyeti kurulu 368 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu meskenini ve 489 ada 51 parsel sayılı taşınmazdaki payını 05.10.2001 tarihinde davalı Y.. K..'e, Yaşar'ın da 08.11.2001 tarihinde murisin oğlu olan diğer davalı Mustafa'ya satış göstermek suretiyle temlik ettikleri, 1932 doğumlu olan mirasbırakanın 27.02.2012 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacılar, davalı M.. K.. ile dava dışı eşi Ş. K. 'nun kaldıkları anlaşılmaktadır.Mahkemece, muvazaa olgusunun ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere; ugulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, davalı Yaşar'ın, taşınmazların devri karşısında verdiğini iddia ettiği bir miktar para ile senetleri geri aldığını ve taşınmazları da diğer davalıya devrettiğini savunması karşısında, dava konusu taşınmazların hem davalı Yaşar'a, hem de diğer davalıya temlikinin bedelsiz olduğu, Bağkurlu olan ve çok sayıda taşınmazının bulunduğu belirlenen mirasbırakanın 4 parça taşınmazını aynı anda satmasını gerektirecek oranda sağlık harcamasının veya başka bir harcamasının bulunduğunun ortaya konulamadığı, dinlenen tanık anlatımlarına göre; murisin davalı oğlu ile altlı üstlü oturması ve onunla birlikte bulgur işi ile uğraşması sebebi ile diğer mirasçılarına göre davalı oğlu ile daha yakın ilişkilerinin bulunduğu, davalıların da arkadaş oldukları, özellikle murisin kardeşi olan ve keşifte tanık olarak beyanı alınan Durmuş A.. K..'nun da ''Muris, kardeş olduğumuz için aile arasında taşınmazları davalı Mustafa'ya verdiğini, bağışladığını söylemekteydi'' şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu olgular, yukarıda belirtilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın dava konusu temliklerdeki gerçek amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olduğu ve temliklerin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 20.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.