Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12119 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 10489 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : YEŞİLYURT(MALATYA) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/06/2009NUMARASI : 2008/197-2009/167Taraflar arasında görülen davada;Davacı, Miras bırakanı A. K..’a ait taşınmazların intikal ve satış işlemleri esnasında 619 parsel sayılı taşınmazın G... Ortaokul Yaptırma ve Öğrencileri Koruma Derneğine 10.000 Tl bedelle satışının yapıldığını ancak hataen 496 parselin de 1000 Tl bedelle satışının yapıldığını, satış senedinde adının B.. olmasına rağmen H.B.. olarak yazıldığını, satış senedinin geçersiz olduğunu ileri sürüp tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, satışın 1975 yılında yapıldığını hak düşürücü sürenin dolduğunu, murisin sağlığında yapılan tasarruftan dolayı mirasçılarının dava açamayacağını belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılan satış sözleşmesinin idari nitelikte olduğu davanın idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, görevsizlik kararı verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden, davacının miras bırakanına ait dava konusu 496 parsel sayılı taşınmazın 22.8.1975 tarihli akitle mirasçılarına intikal ve taşınmazın 619 parselle birlikte G...Ortaokul Yaptırma ve Öğrencilerini Koruma Derneğine satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı anılan temlikte aslında satılması düşünülmeyen dava konusu parselinde yanlışlıkla satışa dahil edildiğini, intikal işleminde isminin de yanlış yazıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.İddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriğinden davada idari nitelikte işlemin iptali isteğine dayanılmamıştır. Dava hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup bu tür davaların 2577 Sayılı Yasanın 2.maddesi kapsamında bulunmadığı tartışmasızdır. Öyleyse, çekişmede görevin Adli Yargıya ait olmadığı söylenemez.Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile idari yargı yerinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi doğru olmadığı gibi kabule göre de, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin hüküm altına alınmamış olması da yanlıştır.Görevsizlik kararı veren mahkemece hüküm altına alınması gereken giderlerin yargı yeri farklı olan mahkemeye bırakılmış olması doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. md. gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.11.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.