Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12108 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 6919 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ERGANİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/03/2012NUMARASI : 2010/30-2012/148Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacıların çekişme konusu 399 parsel sayılı taşınmazı miras bırakan H... A...’dan intikalini müteakip paylarını 21.04.2005 tarihli akitle davalıya satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, doğrudan gelir desteği başvurusu ihtiyari nitelik taşımakta olup, bir malikin doğrudan gelir desteği isteminde bulunması zorunlu olmadığı gibi, malik olmayan kişinin, örneğin kiracının da bu tür talepte bulunma hakkı vardır. Diğer bir deyişle, davacıların doğrudan gelir desteği için başvuruda bulunmamış olmalarının çekişmeli taşınmazın tamamını temlik ettiklerini bildikleri anlamına gelmez.O halde, mahkemenin diğer taşınmazlar yönünden doğrudan gelir desteği başvuru tarihini esas alarak davanın Borçlar Yasasının 31. (6098 sayılı Türk borçlar Kanununun 39) maddesinde belirtilen hak düşürücü sürede açılmadığı şeklindeki kabulün doğru olduğu söylenemez. Somut olayda, tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere davacılar yarıcı usulü ile taşınmazın kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri bölümü tasarruf ederken davalının bu tasarrufa karşı durduğu tarihte ıttıla kespettikleri (öğrendikleri) kabul edilmelidir. Anılan tarih esas alındığında davanın süresinde açıldığı kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/l (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 36/1) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Hal böyle olunca; işin esasına girilerek yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda taraf delillerinin değerlendirilmesi, davanın sübut bulduğunun anlaşılması halinde kaydın tümünün mü yoksa kısmi olarak mı iptalinin gerekeceğinin irdelenmesi bu arada 5403 sayılı yasanın olayda uygulanıp uygulanmayacağının da tartışılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.