Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12045 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20099 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GEMLİK 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/06/2011NUMARASI : 2011/48-2011/405 Taraflar arasında görülen tapu iptal, tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR- Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali- tescili olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece;"öncelikli isteklerden tapu iptal ve tescil davasının, tapu sicilinde malik olarak gözüken kişi aleyhine açılacağı, kayıt maliki olan davalı Zeliha'ya dava dilekçesinin tebliğ edilmediği, davada yer almasının sağlanmadığı, bu şekilde savunma olanağı tanınmadan işin esası hakkında karar verilmesi doğru olmadığından, usulüne uygun olarak taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esasına girilerek bir karar verilmesi" gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmuş olmakla, yapılan yargılama sonucunda vekâletin kötüye kullanılmasına ilşikin iddia her türlü delille ispat edilebilirse de, davacı yanın noterde gerçekleştirilen ve hür irade ile verildiği hususu asıl olan resmi belgenin aksini ne aynı değerde ne de başkaca delillerle kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, kandırılması sonucu vekil tayin ettiği davalı Ayfer tarafından, vekâletnamedeki tevkil yetkisine istinaden vekil tayin edilen A. D..'ın vekâlet görevini kötüye kullanarak, çekişme konusu 156 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki adına kayıtlı B blok (1) ve (6) nolu bağımsız bölümlerin kat irtifakına ayrılan toplam 12/80 payını davalı Yüksel'e satış adı altında gerçekte bedelsiz olarak temlik ettiğini, Yüksel'in de taşınmazdaki 6/80 arsa paylı B blok 6 nolu bağımsız bölümü diğer davalı Zeliha'ya satış yoluyla devrettiğini, bu satış işleminin gerçek bir satış olmadığını, davalıların el ve işbirliği içerisinde, kötü niyetle hareket ettiklerini ileri sürerek, taşınmazdaki B blok (6) nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tescili, olmadığı takdirde şimdilik 14.000.00.-TL tazminatın davalılar Ayfer ve Yüksel'den tahsili isteğinde bulunduğu, bilahare bozma sonrası yapılan yargılama sırasında tapu iptal ve tescil isteğinden feragat ederek, tazminat isteğine yönelik olarak davaya devam ettiği görülmektedir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 156 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki davacı N.. Ç..'ın 12/80 payının vekili A.. A.. tarafından tevkil edilen diğer vekil A. D.. vasıtasıyla 26.6.2003 tarihinde davalılardan Y.. D..'a satış yolayla devredildiği, taşınmzda 20.04.2004 tarihinde kat irtifakı tesis edilerek B Blok (1) ve (6) nolu bağımsız bölümlerde davalı Yüksel lehine irtifak hakkı tesis edildiği, Yüksel'in de B Blok 6 nolu bağımsız bölümü 23.05.2006 tarihinde davalı Zeliha'ya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; davalı Yüksel ilk el konumunda bulunduğundan, iddianın kanıtlanması durumunda, dava konusu dairenin belirlenen değerinin davalılar Ayfer ve Yüksel'den tahsiline karar verilmesi gerekeceği açıktır. Davalılar, Ayfer ve Yüksel satış bedelinin davacıya ödendiği savunmasında bulunmuşlar, ancak vekil olan Ayfer ile yüklenici olan Yüksel tarafından bu konuda yazılı bir belge sunulmamış, davacı da bedel ödendiğini kabul etmemiş olup, satış bedelinin ödendiğini ispatlamakla yükümlü bulunan davalılardan (vekil) Ayfer ödemeyi usulen kanıtlayamamış, yemin deliline de dayanmamış ise de, Yüksel'in satış bedeli olarak 15.000,00.-TL'nin davacıya ödendiğini savunarak, cevap dilekçesinde yemin deliline de dayandığı görülmektedir. Bilindiği gibi, iddiasını yazılı bir belge ile kanıtlayamayan ispat yükü kendisine düşen tarafın karşı tarafa yemin teklif etme hakkının varlığı tartışmasızdır. O halde; mahkemece, aynı sebeple diğer arsa malikleri tarafından davalılar aleyhine açılan emsâl dava dosyaları da gözetilerek, davalı Yüksel'e yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Hâl böyle olunca, davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.