Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12033 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8149 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : KEŞAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/11/2013NUMARASI : 2011/367-2013/429Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilerek Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, paylaştırma savunması benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların ortak mirasbırakanı İ.Ş..'ın çekişme konusu 315 parsel sayılı taşınmazdaki 4/5 payını ve 1514 parsel sayılı taşınmazının tamamını, dava dışı 3152 no'lu taşınmazıyla birlikte 30.04.2003 tarihli akitle davalı oğluna satış suretiyle devrettiği, davalının daha sonra bu taşınmazlardan 3152 sayılı parseli 17.9.2010 tarihinde dava dışı kişiye sattığı; mirasbırakanın 23.9.2008 tarihinde ölümü ile mirasçıları olarak davacı kızı Hafize ile davalı oğlu Hüseyin'in kaldığı görülmektedir.Davacı, miras bırakanın yaptığı temlikin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Davalı ise, mirasbırakanın her iki çocuğuna da hak dengesini gözeten bir paylaşım yapmak amacıyla işlem yaptığını, davacı kızına da maddi yardımda bulunduğunu savunmuştır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.Somut olayda; mirasbırakanın davacı kızına yaptığı herhangi bir taşınmaz temliki olmayıp, maddi yardımda bulunduğu, para verdiği iddiasının usulüne uygun olarak ispatlanamadığı da sabittir. Öyle ise, paylaştırma savunmasının kanıtlandığı söylenemez. Davalı bu beyanı ile bedel ödemediğini zımnen kabul etmiştir. Esasen, toplanan deliller de muvazaa olgusunu desteklemektedir. Dava konusu taşınmazın akit tarihindeki gerçek değeri ile akitteki değeri arasında fahiş fark bulunması, davalının mirasbırakan ile birlikte aynı evde yaşayıp babasına ait taşınmazların geliri ile geçimini temin etmesi, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacının, davalının ise aynı anda üç adet taşınmaz almaya alım gücünün bulunmaması gibi olgular birlikte değerlendirildiğinde işlemin danışıklı olduğu sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.6.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.