MAHKEMESİ : KIRKLARELİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/02/2012NUMARASI : 2008/459-2012/39Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın,kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin olup mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan H. K.'ın maliki olduğu 1261,1314,1631 ve 1902 parsel sayılı taşınmazları torunu H. İ.'in eşi olan davalı S.'ye satış suretiyle, 1050 parsel sayılı taşınmazı ise ölünceye kadar bakım akdi ile davalı kızı G.'e devrettiği, 1284 parsel sayılı taşınmazı da kızının eşi olan dava dışı Ş..'a satış suretiyle temlik ettiği, Ş.'ın da oğlu olan davalı A.'a aynı sebeple temlik ettiği, 2775 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespiti sırasında murisin kızı olan G.adına kayıtlandığı ve 2776 parsel sayılı taşınmazın da kadastro tespiti sırasında dava dışı H.A. adına kayıtlandığı,bu iki parselin tevhidi ile oluşan 2850 parsel sayılı taşınmaz G.adına kayıtlı iken ifrazı ile oluşan 2851 ve 2852 parsel sayılı taşınmazlardan,davalı G.'ün 2852 parsel sayılı taşınmazın ayrı ayrı ½ oranında hissesini torunu olan davalı H.İ. H. ve dava dışı M.T.'e satış suretiyle temlik ettiği,M.'nın da hissesini davalı şirkete satış suretiyle temlik ettiği, davacıların yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ve temlik tarihlerinde miras bırakanın hukuki işlem ehliyetinin olmadığını ileri sürerek tapu iptali ile miras payları oranında tescilini,bunun mümkün olmaması halinde tenkisini talep ettikleri anlaşılmaktadır.Davacı R., ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis istemiyle davayı açmış olup,mahkemece yapılan araştırma ve inceleme neticesinde gerçekten de davacı R.'nin murisin oğlu olan A.'in eşi olduğu ve A.'in muristen önce öldüğü dikkate alınarak R.'nin muris H.'ın yasal mirasçısı olmadığı saptanmak suretiyle davacı R.hakkındaki davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi kural olarak doğrudur.Davacı R.'nin temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine.Dava da muris muvazaası hukuksal nedeni yanında mirasbırakan H.'ın ehliyetsiz olduğu da ileri sürülmüştür.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırılık yoktur.Bununla birlikte, ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde diğer nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, anılan isteğin öncelikle ele alınması kaçınılmazdır. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” şeklinde açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, kullandığı ilaçlar ve reçeteler, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz temin edilmesi zorunludur. Bunun yanında, her nekadar HUMK.’nun 286. maddesinde (6100 Sayılı Yasanın 282.mad.) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Somut olayda; mirasbırakanın temyize konu edilen 1050,1284,2851 ve 2852 parsel sayılı taşınmazlar bakımından yapmış olduğu temlikler sırasında hukuki ehliyeti haiz olup olmadığı yukarıda değinilen ilkeler de gözetilmek suretiyle gerekli araştırmanın yapılmamış olması doğru değildir.O halde;tarafların hukuki ehliyetsizlik yönünde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, miras bırakana ait doktor raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler ve benzeri belgelerin getirtilmesi, ondan sonra 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri göz önünde tutulmak suretiyle dosya Adli Tıp Kurumuna gönderilerek miras bırakanın akit tarihinde ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, mahkemece yapılacak araştırma neticesinde mirasbırakanın akit tarihinde ehliyetli olduğunun saptanması halinde kazınılmış hak kuralı da gözetilerek muris muvazaası iddiasının değerlendirilmesi sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Hal böyle olunca davacılar S.K.ve A.D.'un bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK.nun geçici 3/2.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesigereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına. 30.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.