Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1194 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 17276 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : MUSTAFAKEMALPAŞA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/02/2012NUMARASI : 2010/746-2012/109Yanlar arasında görülen tapu ipatli ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Toplanan deliller ve dosya içeriğinden tarafların ortak miras bırakanı olan Ş. A.'nın maliki olduğu 1794 parsel sayılı taşınmazın intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 27.06.2007 tarihli akitle oğlu N.'nin eşi olan davalıya satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay'ın yerleşik kararlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 (6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun 237.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; davacılar miras bırakan Ş.'in çocukları davalı ise gelinidir. Muris davalı ve onun eşi olan oğlu N. ile uzun yıllar aynı evde eşi ile birlikte yaşadıkları gibi, kendisinden 12 sene evvel vefat eden murisin eşi olan F.'nin ölümünden sonra da aynı evde davalı ile birlikte yaşayıp, bakımının davalı gelini ve oğlu tarafından üstlenildiği, tüm sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı ve murise hayatı boyunca bir evladın ve gelinin ebeveynine bakmakla ve göstermekle yükümlü olduğu görevlerin bilincinde olarak ilgisini ve hizmetini esirgemediği, tüm bu hususların özellikle davacıların kardeşi olan ve eldeki davanın kabul edilmesi halinde çıkarı olan G. tarafından da ifade edildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. ( HGK.'nun 29.04.2009 gün 2009/1-130 S.K. ) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların dayanağını teşkil eden 01.04.1974 gün, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisine yıllarca bakan gelinine minnet duygusu ile temliki yaptığı satış işleminin muvazaalı olarak gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir.Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Kabule görede davada pay oranında istekte bulunulduğu halde, terekeye iade şeklinde karar verilmesi doğru değildir.Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.