Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11915 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 8261 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ALAPLI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/03/2012NUMARASI : 2011/69-2012/152Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanılarak açılan tapu iptal ve tescil davasıdır.Davacılar, 29.04.2001 tarihinde ölen miras bırakan H.’den kalan taşınmazlarının intikali amacıyla dava dışı H.’e 27.07.2001 tarihinde vekaletname verdiklerini, alınan vekaletnameye iradeleri dışında satış yetkisinin de dahil edildiğini,esasen miras bırakanın eşi B. ve davacı S.’in okur yazar olmamalarına rağmen vekaletnamenin düzenlenmesi sırasında tanık bulundurulmadığını; vekil H.’in 27.12.2001 tarihinde çekişmeli taşınmazı satış biçiminde temlik ettiğini, davalılardan H.’nın, 4 sayılı parselden davalılara pay temlikleri yaptığı,böylece vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır.Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir.6098 saylı Türk Borçlar Kanununun 506/2. maddesinde de benzer hüküm bulunmaktadır. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Öte yandan; vekalet verecek kişinin okur yazar olmaması durumunda izlenecek yol ve yöntem Noterlik Kanunu ilgili hükümlerinde ve özellikle 87. maddesinde gösterilmiştir.Somut olayda; mahkemece,vekil tarafından H.’ya; H.’dan da diğer davalılara satış tarihinde gösterilen satış bedeliyle gerçek değerler arasında fark bulunup bulunmadığı belirlenmemiş, tanıkların beyanları değerlendirilmemiş, Noterlik Kanunu’nun okur yazar olmayanlarla ilgili vekalet düzenlemesine ilişkin davacı tarafın iddiası irdelenmemiştir.Hal böyle olunca,yukarda gösterilen ilkeler doğrultusunda araştırma,inceleme ve değerlendirme yapılması ,hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, anılan hususlar gözardı edilerek davanın reddedillmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.