Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11908 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21839 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : REŞADİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/04/2013NUMARASI : 2010/565-2013/123Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, hile (aldatma) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı; kardeşi Cemal'in öldüğünü, kardeşinin eşi olan davalı Bilgi ve çocuklarını korumak amacıyla kayden maliki olduğu 118 ada 55 parsel sayılı taşınmazının 1/3'ünü bağışlamak isteğini ve tapuda resmi işlemlerin tamamlanması halinde imza atacağını Bilgi'ye söylediğini, tapudaki işlemlerin Bilgi tarafından takip edildiğini, okumadan tapuda imza attığını, ancak Bilgi'nin hileyle taşınmazın ½ payını satış yoluyla adına tescil ettirip sonra da aynı evde birlikte oturdukları kızı olan diğer davalı Sinem'e devrettiğini, Sinem'in durumu bilen ve bilmesi gereken kişi olduğundan iyiniyet iddiasında bulunamayacağını, davalılardan sözlü olarak yanlışlığın giderilmesini istediğini, 4.8.2009 tarihinde ise ihtarname keşide ettiğini, ancak sonuç alamadığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Mahkemece, davacının iddialarını ispatlayamadığı ve teklif edilen yeminin davalı Bilgi tarafından usulüne uygun olarak yerine getirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan tüm delillerden; davacının kayden maliki olduğu 188 ada 55 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını üzerinde bırakıp geriye kalan 1/2 payını 03.08.2007 tarihinde davalılardan Bilgi'ye satış yoluyla temlik ettiği, Bilgi'nin de 21.11.2008 tarihinde kızı olan diğer davalı Sinem'e satış yoluyla devrettiği, davacının 09.07.2009 tarihinde çekişmeli taşınmaz yönünden eldeki dosyadaki iddialarla davalılar aleyhine tapu iptali ve tescil isteğiyle dava açtığı, Reşadiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.06.2010 gün 2009/100E-2010/414 K sayılı kararıyla HUMK'un 409/5 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, davacının temyize konu davayı 24.12.2010 tarihinde açtığı, dava dilekçesi ekinde tapu kaydındaki yanlışlığın davalı Sinem tarafından giderilmesi isteğini içerir 04.08.2009 tarihli ihtarname metnini sunduğu, ihtarnamenin Sinem'e tebliğine ilişkin bilgi ve belgenin evraklar arasında bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Bilindiği üzere; hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece, davanın her aşamasında tarafların ileri sürmesine gerek kalmadan resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Ne var ki, mahkemece bu yönde araştırma ve inceleme yapılmamıştır.Bu durumda, öncelikle dava dilekçesi ekinde sunulan 04.08.2009 tarihli ihtarname metninin davalı Sinem'e tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması, daha önce açılmamış sayılmasına karar verilen dosyanın bu anlamda değerlendirilmesi ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 39. ((818 Sayılı Borçlar Kanununun 31.) maddesi hükmü uyarınca, davacının bir yıllık hak düşürücü süre içinde iptal hakkını kullanılıp kullanmadığının belirlenmesi, davanın süresinde olduğunun tespiti halinde işin esasının incelenerek neticeye gidilmesi gerekirken doğrudan işin esası hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedene hasren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.