MAHKEMESİ : KIRŞEHİR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/10/2012NUMARASI : 2012/114-2012/305Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil olmazsa tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava,taraf muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteklerine ilişkindir.Davacı; boşanmak üzere olduğu eşinden mal kaçırmak amacıyla ve ileride geri verilmesi koşuluyla çekişme konusu 1312 ada 4 parsel sayılı taşınmazı teyzesinin eşi olan davalı Cevat'a 24.06.2012 tarihinde satış yoluyla temlik ettiğini, Cevat'ın kalp krizi geçirmesiyle taşınmazı iade etmek istemesi üzerine boşanma davası devam ettiğinden Cevat tarafından diğer davalı Coşkun'a 31.12.2002 tarihinde bedelsiz devredildiğini, eşi ile arasının düzelmesiyle taşınmazın iadesini istediği halde Coşkun'un kabul etmediğini ileri sürerek iptal ve tescil olmazsa bedel isteklerinde bulunmuştur.Mahkemece, davacının çekişmeli taşınmazı boşanmak üzere olduğu eşinden mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalı Cevat'a, Cevat'ında aynı şekilde diğer davalı Coşkun'a satış yoluyla temlik ettikleri, hiç kimsenin kendi muvazaasına dayanak hak talep edemeyeceği, aksinin hakkın açıkça kötüye kullanımı olduğu, hukuk düzenince korunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Davalılardan Cevat 18.04.2012 havale tarihli cevap dilekçesi ile davacının iddialarının doğru olduğunu, her iki satışında bedelsiz olduğunu belirtmiş, 11.07.2010 tarihli oturumda imzalı beyanında anılan cevap dilekçesini tekrar ederek davayı kabul etmiştir.Diğer davalı Coşkun ise satışın bedelli ve gerçek olduğunu, alım gücünün bulunduğunu, iddiaların yazılı belge ile ispatlanması gerektiğini, zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Davacı tanıkları Yurdagül Karun ve K.. B..'da davacının iddilarını doğrular yönde beyanda bulunmuşlardır.Davacı ile kayıt maliki kardeş olup Coşkun, durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumda bulunmaktadır. Kaldıki Coşkun'a yapılan temlikin bedelli olduğu yönünde dosyada bilgi ve belgede bulunmamaktadır. Mahkemeninde kabulünde olduğu üzere somut olayda davalılara yapılan temlikler bedelsiz olup taraf muvazaası sözkonusudur. Bilindiği gibi; yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir (YHGK 9.11.1955 gün E:4-79 K:78; YHGK 25.6.1975 gün E:4/681 K:879).İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır. Mahkeme içi ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha (dava evrakı) ile de vakıa ikrar edilebilir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045).5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme ve taraf muvazaasına dayalı iddiaların isbatı, şekle bağlı olmayan yazılı delil mümkündür.6100 sayılı HMK'nin 188/1 maddesi hükmü uyarınca tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.Aynı yasanın 308 ve 311.maddeler uyarınca davayı kabul kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Mahkeme içi ikrar ve davayı kabulün 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge niteliğinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır. Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.5.1992 gün ve E:1992/14-249 K:1992/323 ve 23.05.2007 gün 2007/14-289E-2007/291K sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir. Somut olayda; davalılardan Cevat Karun cevap dilekçesinde ve duruşmada davacının boşanmak üzere olduğu eşinden mal kaçırmak amacıyla, arada geçerli bir hukuki ilişki bulunmaksızın her iki temlikinde bedelsiz olduğunu belirtmiş ve davayı kabul etmiştir. Bu durumda mahkeme içi ikrar ve davayı kabul sözkonusudur. Hal böyle olunca; iddianın kanıtlandığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.