Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11902 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 3393 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : BOLU 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/01/2014NUMARASI : 2012/292-2014/5Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı Safiye vekili ve davacı Adil tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.10.2015 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı A.. G.. ile temyiz edilenler vekili Avukat ................... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacı S.. Ö.. vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ................... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir. Davacılar, kök murisleri Safiye'den anneleri olan mirasbırakanları Hayriye'ye intikal eden dava konusu 35, 86, 92, 106, 212, 704, 810, 814, 815, 932, 54, 87, 91, 117, 191, 192, 213, 376, 377, 452, 648, 659, 813, 1007, 1085 ve 1120 parsel sayılı taşınmazlardaki payını murisin dava dışı kardeşi Mustafa'nın hile suretiyle adına devrini sağladığını, taşınmazları bilahare gelini olan davalı Rabia ve torunu olan davalı Salih'e devrettiğini, murisin hukuki ehliyetinin de bulunmadığını ileri sürerek davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras hisseleri oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişler, yargılama aşamasında dava konusu 1007, 106, 1120, 117, 192, 212, 377, 1085, 54, 648, 704, 810, 814, 87, 91 ve 813 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davayı takip etmediklerini, 105 ve 108 sayılı parsellerin ise maddi hata nedeniyle dava dilekçesinde yazılmadığını belirterek anılan parseller nedeniyle dilekçeyi tavzih ettiklerini belirtmişlerdir.Davalılar, eldeki davada hak süşürücü sürenin geçmiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Davanın reddine ilişkin karar Dairece; “... davacılar miras bırakan tarafından yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, muvazaalı ve hileli olduğu ve murisin temlik tarihinde hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Ne varki, mahkemece hukuki ehliyetsizlik iddiası konusunda bir araştırma yapılmış değildir.O halde, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları,hasta müşahade kayıtları,reçeteler vs. istenmesi,2659 Sayılı yasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muvazaa ve hile iddiasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere noksan soruşturma ile hüküm kurulmuş olması doğru değildir...” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, muris Hayriye'nin işlem tarihinde ehliyetli olduğunun saptandığı, hile iddiasının kanıtlanamadığı ve ayrıca davacıların murisi Hayriye'nin Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1986/478 E – 1986/593 K sayılı dosyasında mirasbırakanı olan babası İsmail'den dava dışı kardeşi İbrahim'e hibe suretiyle temlik nedeniyle dava açtığı ve eldeki davalı Mustafa yönünden de bir yıllık hak düşürü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kök muris Safiye'nin kayden maliki olduğu dava konusu 35, 86, 92, 105, 191, 213, 376, 452, 659, 815 sayılı parseller ile 12/32 paydaş olduğu çekişme konusu 932 parsel sayılı taşınmazda 18.08.1998 tarihinde mirasçıları Mustafa, Muhsin, Ahmet, İbrahim ve (davacıların murisi olan) Hayriye'nin adlarına intikali sağladıktan sonra aynı resmi senet ile Hayriye, İbrahim, Muhsin ve Ahmet'in anılan taşınmazlardaki paylarının tamamını kardeşleri olan Mustafa'ya bağışlama suretiyle temlik ettikleri, Mustafa'nın 35 ve 86 sayılı parselleri 06.07.2006 tarihinde torunu olan davalı Salih'e satış suretiyle, 191, 213, 376, 452, 659, 92, 815 sayılı parseller ile 932 sayılı parseldeki payını 31.01.2003 tarihinde oğlu olan davalı Saadettin'e ölünceye kadar bakma akdi ile, Saadettin'in de 92, 815 ve 932 parsel sayılı taşınmazları 06.07.2006 tarihinde eşi olan davalı Rabia'ya ve 191, 213, 376, 452, 659 parsel sayılı taşınmazları ise oğlu olan Salih'e satış suretiyle, dava konusu 105 sayılı parseli ise Mustafa'nın 18.06.2004 tarihinde kardeşi olan dava dışı Muhsin'e satış suretiyle temlik ettikleri, kök muris Safiye'nin 22.07.1978 tarihinde öldüğü, geriye çocukları Mustafa, Muhsin, Ahmet, İbrahim ve davacıların murisi olan Hayriye'nin kaldığı, Hayriye'nin de 25.05.2008 tarihinde öldüğü ve çocukları olan davacılar Safiye ve Adil'in kaldıkları, davalı Rabia'nın kök muris Safiye'nin mirasçısı Mustafa'nın oğlu olan dava dışı Saadettin'in eşi, davalı Salih'in ise Saadettin'in oğlu olduğu anlaşılmaktadır.Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, Adli Tıp Dördüncü İhtisas Kurulu'nun 27 Kasım 2013 tarihli raporu ile davacıların mirasbırakanı Hayriye'nin temlik tarihi olan 18.08.1998 tarihinde fiil ehliyetinin bulunduğunun saptanmasına göre, davacıların ehliyetsizlik nedeni ile temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davacılar vekilinin hile hukuksal nedenine yönelik temyiz itirazlarına gelince; Hemen belirtilmelidir ki, eldeki dava 18.08.1998 tarihli bağış işlemine ilişkindir, mahkemece davacıların murisi Hayriye'nin Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde 15.09.1983 tarihinde açmış olduğu dava nedeniyle eldeki dava konusu temliki öğrendiği ve bu tarih itibari ile hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, oysa ki 15.09.1983 tarihinde açılan ve 1986/478 E. – 1986/593 K. sayılı dosyada davacıların murisi Hayriye'nin mirasbırakanı olan babası İsmail'den intikal eden dava dışı taşınmazlar bakımından dava açtığı, eldeki davaya konu edilen temilikin ise 1998 yılında yapıldığı gözetildiğinde öncelikle davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğru değildir. Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; davacı tanıklarının, davacıların murisi Hayriye'nin kardeşi Mustafa'nın kendisine tarla vermesi karşılığında dava konusu bağışı yaptığını beyan ettikleri, Mustafa'nın sonrasında dava konusu taşınmazları dava dışı oğlu Saadettin'e temlik ettiği, Saadettin'in de davalı eşi Rabia ve davalı oğlu Salih'e devrettiği, davalıların Mustafa'nın gelini ve torunu oldukları, ilk işlemin geçersizliğini bilebilecek durumda oldukları ve 4721 sayılı TMK'nun 1023. maddesi koruculuğundan yararlanmayacakları açıktır. Hâl böyle olunca, hile iddiasının kanıtlanması karşısında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre, tenkis ile ilgili temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.