MAHKEMESİ : İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/09/2013NUMARASI : 2012/167-2013/343Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.10.2015 Perşembe günü temyiz eden davacı İ.. K.. ve vekili Avukat ................ ile temyiz edilen davalı M.. Ç.. vekili Avukat ..................., davalı S.. Y.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalı M.. K.. gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ....................... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Davacı, uyuşturucu madde ticaretinden 30 yıl ceza aldığını ve İtalya'da tutuklu bulunduğunu, sahte vekâletname ile maliki olduğu 240 parsel sayılı taşınmazının davalı Muzaffer adına tescilinin sağlandığını, bir kısım paylarının Muzaffer tarafından diğer davalılara satış suretiyle temlik edildiğini, davalıların, davacının İtalya'da tutuklu bulunduğunu bildikleri hâlde kötüniyetli hareket ettiklerini ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı Mehmet Ali, bedeli karşılığında dava konusu taşınmazdaki ½ payı temellük ettiğini, iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş; diğer davalı Muzaffer Mehmet Ali tarafından dolandırıldığını belirtmiş, davalı Suphi ise davayı takip etmemiştir. Davanın davalı Muzaffer bakımından kabulüne, diğer davalılar yönünden reddine ilişkin verilen karar Dairece; “... İ.. K..'nün kısıtlı olması sebebiyle kendisine vasi atanması hususunda davacı vekiline olanak tanınması, atandığı takdirde vasiden vekaletname alınması ve TMK'nun 462/8 maddesi hükmü uyarınca, açılan dava için vesayet makamından icazet konusunda izin alınması ondan sonra işin esasına girilerek neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken, kamu düzenine ilişkin bulunan ve resen gözetilmesi gerekli vesayet hükümleri ve usuli işlemler gibi davanın görülebilme koşulu yerine getirilmeksizin sonuca gidilmesi doğru değildir ...” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davalı Muzaffer'e yapılan temlike esas olan vekâletnamenin geçersiz olduğu, ikinci el durumundaki diğer davalıların iyiniyetli oldukları gerekçeleri ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı İsmet'in dava konusu 240 sayılı parselin satış yetkisini de içeren 26.05.1994 tarihli ve 28045 sayılı vekâletname ile davalı kardeşi Muzaffer'in oğlu dava dışı Mehmet'i vekil tayin ettiği, anılan vekilin çekişme konusu taşınmazı 22.08.1996 tarihinde babası olan davalı Muzaffer'e satış suretiyle temlik ettiği, Muzaffer'in de taşınmazın ½ payını 03.05.1999 tarihinde davalı Mehmet Ali'ye, ¼ payını 28.12.1999 tarihinde, 298/2400 payını ise 11.01.2002 tarihinde diğer davalı Suphi'ye satış suretiyle temlik ettiği, davalı Muzaffer'in üzerinde 302/2400 pay kaldığı, davacının 26.05.1994 tarihli ve 28045 yevmiye sayılı vekâletnamenin kendisi İtalya'da, cezaevinde iken sahte olarak düzenlendiğini, davalıların vekâletnamenin sahteliğini bildiklerini ve iyiniyetli olmadıklarını ileri sürerek eldeki davayı açtığı, karar tarihinden sonra cezaevinden tahliye olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, Davalılar Mehmet Ali ve Suphi'nin iktisabının korunması için TMK.1023. maddesi uyarınca iyiniyetli olmaları gerektiği tartışmasızdır.Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.Nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarihli l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olaya gelince; davacı tanıkları ................ve .................'in davalı Muzaffer ile Mehmet Ali'yi devir öncesi birlikte gördüklerini ve davacı İsmet'in İtalya'da cezaevinde olduğunu belirttiklerini ve Mehmet Ali'nin de bu durumu bildiğini beyan ettikleri, dava konusu taşınmazın İskenderun İlçesinde bulunduğu, davalı Mehmet Ali'nin ise Denizli'de ikamet ettiği, ayrıca davalı Muzaffer'in ½ payı davalı Mehmet Ali'ye bizzat temlik etmesine rağmen Mehmet Ali'nin cevap dilekçesinde, davacının vermiş olduğu 26.05.1994 tarihli vekâletnameye güvenerek taşınmazdaki ½ payı aldığını savunması dikkate alındığında; davalı Mehmet Ali'nin ediniminde iyiniyetli olmadığı ve TMK'nın 1023 maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı tartışmasızdır.Öte yandan, mahkemece davalı Suphi'nin iyiniyetli olup olmadığı konusunda hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir.Hâl böyle olunca, davalı Mehmet Ali yönünden davanın kabulüne karar verilmesi, diğer davalı Suphi'nin ise iyi niyetli olup olmadığının yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması, toplanan ve toplanacak deliller uyarınca varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 15.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.