Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11899 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10177 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GERZE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/02/2013NUMARASI : 2008/169-2013/72Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil olmadığı takdirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.06.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı H.. P.. vekili Avukat A.A.. ile temyiz edilenler vekili Avukat F. D.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı İ.. P.. gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, çekişme konusu bağımsız bölümlerin temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı oldu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacı ve davalıların 28.12.2007 tarihinde ölen mirasbırakan Hasan’ın çocukları oldukları, murisin başka mirasçısının bulunmadığı, mirasbırakan Hasan’ın 51 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 2, 3, 4 ve 8 numaralı bağımsız bölümlerini davalı oğlu Hakkı ve davalı kızı İlknur’a 24.10.2000 tarihli resmi akit ile ½ paylarla satış suretiyle temlik ettiği, davacının anılan bağımsız bölümlerin temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı, öte yandan mirasbırakanın 31.01.1991 tarihli resmi akit ile maliki olduğu üzerinde iki katlı kagir bina bulunan 23 parsel sayılı taşınmazı ve 23.01.1991 tarihli resmi akitle 51 parsel sayılı taşınmazdaki 10 numaralı bağımsız bölümü davacıya, 9 numaralı bağımsız bölümü de davalı Hakkı’ya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; mirasbırakanın yaptığı tüm temlikler yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mirasçılara arasında paylaştırma kastı ile hareket ettiği, çekişme konusu taşınmazların mal kaçırma amaçlı olarak temlik edildiği iddiasının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Davalıların temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 17.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.